SSCBde GERİYE DÖNÜŞÜN SORUNLARI

-I-

Mart 1953’e gelindiğinde neyimiz vardı?

  1. İki paralel dünya pazarı vardı. Tek kapitalist pazar yoktu. Bir tarafta Sosyalist-demokratik dünya pazarı ve diğer tarafta kapitalist dünya pazarı. BM savaş propaganda örgütüne dönüştürüldü ve kendi kuruluş amaçlarını altüst etmeye başladı. Savaş tehlikesi sürekli idi ve bu ABD ve onun uşakları NATO ve BM tarafından organize ediliyordu. Hatta Sovyetler Birliğine Atom bombaları atılarak onu yenme planları bile yapılmıştı.
  2. Tüm kapitalist ülkeler ABD öndeliğinde yönetiliyor ve ABD’ye hizmet ediyordu. Bu nedenle dünyanın en gelişmiş ülkelerinde bile ulusların ulusal kurtuluş hareketi onların önlerinde görev olarak duruyordu. Bu ülkelerde ve sömürge-bağımlı ülkelerde bu ulusal baskıdan kurtuluş kavgası komünist partileri (ve komünist partileri ile yakın ittifak içinde olan demokratik partiler) tarafından yürütülüyordu.
  3. Halk demokrasileri sosyalizmi inşa ederlerken SSCB komünizmi inşa ediyordu. KPler metropollerde ve sömürge-bağımlı ülkelerde güçlü idiler ve ABD emperyalizmi ve onun uşaklarına karşı ulusların kurtuluş kavgasında önderdiler.
  4. SSCB’de dönemin en hızlı bilgisayarları ve tam otomatik fabrikaları vardı ve sanayi üretimi bilgisayarlara bağlı elektronik kontrollü aksamlarla tam otomasyona doğru yol alıyordu. Ayrıca Stalin’in Doğanın Dönüşümü Planı ile tüm Sovyet halkı ile diğer halklara yiyecek sağlanması garanti altına alınıyordu.
    Bu uluslararası ve ulusal gelişmelerle birlikte SSCB KP komünizmin inşasını temel alacak bir program çalışması içerisinde idi.
  5. İkinci Dünya Savaşı sırasında ve hemen sonrasında casuslar (Tito ve diğerleri) Yugoslav Partisinin üst kademelerine sızmış, partiyi ve devleti ele geçirmiş ve Yugoslavya’da kapitalizmin restorasyonunu organize etmiştir. Casuslar diğer Komünist partilere girip yönetici pozisyonlarda yer alabilecek şekilde çalışma talimatları aldılar. Halk Demokrasilerinde bu casuslar tutuklandı ve yargılandı ve yargılanmaktaydı.


-II-

SSCB de durum neydi?

  1. Bulganin; Beria; Malenkov; Khrushchev; Voroshilov; Kaganovich; Mikoyan ve Molotov . Bunlar SSCB’nin çok iyi saygı duyulan yaşlı liderleri idi.
    Fakat 5 Mart 1953 öncesinde bu liderlerde hem siyasi hem de yönetici pozisyonlarında değişiklikler vardı.
    Ve 5 Mart 1953 Stalin’in ölümü…
    5 Mart 1953 sonrası Stalin’in önderlik ettiği Parti ve Devlet örgütlerindeki liderlikleri değiştirme yönündeki adımları bu az önce sözü edilen liderler yaptı.
    5 Mart 1953’te parti örgütleri ve üst yöneticiler bu kişiler tarafından değiştirildi. Örneğin Stalin hayatta iken Politbüro ve başbakan yardımcısı olan Ponomarenko 6 Mart 1953’te görevden alındı.
  2. 14 Mart 1953’te Yüce Sovyet toplantısında Devlet örgütleri, Devlet yönetim yapısı ve başlarında olanlar değiştirildi. Malenkov bu değişiklikleri “Stalin ile tartışıyorlardı” açıklaması ile geçiştirdi.
  3. Dışişleri bakanı olan Vijniski görevden alınıyor ve yerine Molotov getiriliyor.
    Stalin hayatta iken Beria’nın birçok yetkileri elinden alınmıştı ama şimdi tüm iç ve dış güvenlik ve ishtihbarat örgütlerinin sorumlusu olarak geri geldi.
    Mikoyan geri geldi. Bu sefer tüm iç ve dış ticaret onun kontrolünde.
    Ve söylediğimiz gibi devlet yapısı ve organları değiştirildi.
  4. Suç işleyip ceza alan mahkumlar affedildi. Buna Sovyet liderlerini öldürmekle suçlanan, yargılanan ve mahkum olan doktorlar dahildi. Ve tüm bunlar Beria ve 10 kişilik önderler tarafından yapıldı.
    Politbüro’dan Ponomarenko görevinden alınıyor; Yazarlar birliği lideri Fadeyev (ki 1956 da kendi kendini öldürüyor) görevden alınıyor. vb
    5.16 Haziran 1953 tarihinde Demokratik Alman Cumhuriyeti Parti liderliği toplanıyor ve tüketim ürünlerinin üretimini artırma, çiftçilere vergiyi azaltma, ürünlerin fiyatını artırma ve bir dizi sanayi projelerini azaltma kararı alır. Bu “yeni çizigi”dir ve Ağustos 1953’te Yüce Sovyetlerin aldığı buna benzer karar tüm SSCB’de ve halk demokrasilerinde uygulanmaya başlanıyor. Bu Lenin-Stalin çizgisinin alaşağı edilmesidir.
    Bu kararlardan sonra Demokratik Alman Cumhuriyeti’nde ayaklanmalar olur (bu günlerde bunlara renkli devrim girişimi deniyor) ve bu ayaklanmada bir dizi komünist öldürülüyor. Ayaklanma bastırılır ama ayaklanma sonrası “yeni çizgi” kararını alan ve uygulayan önderlik “yeni çizgi”yi savunmaya devam eder.
    (Bazıları Demokratik Alman Cumhuriyeti’nde bu çizgiyi Beria’nın önerdiğini ve empoze ettiğini, Demokratik Alman Cumhuriyeti’ni Batı’ya iade etmek istediğini, Tito ile ilişkileri yeniden kurmak istediğini söylüyor)
    Sadece Demokratik Alman Cumhuriyeti liderliğinin 16 Haziran 1953’te yeni çizgisini onaylanmıyor, Tito Yugoslavya’sı ile ilişkileri restore ediliyor ve tüm bunlar SSCB ve diğer halk demokrasilerinde Beria’nın öldürülmüş olduğu ama geriye kalanların başta olduğu önderler tarafından hayata geçiriliyor.
    Şunu not edelim. Sorun Yugoslavya ile devletten devlete ilişkilerin restorasyonu değildir. Sorun Tito’nun kapitalizmin restorasyonu çizgisinin tüm bu hainler tarafından sosyalizmin inşası çizgisi olarak deklere edilmesidir.
  5. Haziran 1953 sonu Beria, ajan, Demokratik Alman Cumhuriyeti’ni satmak ve Tito-Yugoslavya ile ilişkileri kurmakla itham edilerek kurşuna diziliyor.
  6. Ağustos 1953: Malenkov Yüce Sovyetler’de şunu açıklıyor: Üretim araçlarının (ve ağır sanayi) üretimini tüketim ürünlerinin üretiminden daha hızlı artırmak zorunda idik. Bundan farklı bir yaklaşım Troçkistlikti. Fakat bugün, ağır sanayimiz o kadar güçlü ki tüketim ürünlerinin üretimini üretim araçları üretiminden daha hızlı üretimi Troçkistlik değildir.
    Ve bu Troçkist öneriye, ki Marx’ın kapitalde genişletilmiş yeniden üretimde öğrettiği ABC’dir bu, bu öneriye karşı kimse itiraz etmiyor!
    Böylece Stalin’in üç ya da dört 5 yıllık plan döneminde komünizmi inşa etme planı gömülmüştür.
    Uygulanan: Şimdi 5 yıllık planı değiştireceğiz deniyor, ki bu plan Stalin hayatta iken onaylanan plan idi, komünizmin inşa planı idi, ülkenin yasası idi ve bunu uygulamayanlar halka karşı suç işliyordu, ve bu insanlar suç işledikleri halde tutuklanıp yargılanması gerekirken bunlara birşey yapılmıyor.
    8 Ağustos 1953’te Malenkov’un önerdiği 16 Haziran 1953’te Demokratik Alman Cumhuriyeti’nde önerilen ve Beria’yı idama götüren plandı. Bu kararı gerekçe olarak kullanarak Beria’yı öldürüyorlar ama kendileri ve diğer halk cumhuriyetlerinde uyguluyorlar.
    7.1. Eylül 1953’te Kruşçev’in Bakir Topraklar planı onaylanıyor ve Stalin’in “Doğanın Transformasyonu” planı yani Stalin’in komünizmi inşa planı daha derinlere gömülüyor. Öyle görülüyor ki bu toplantıdaki konuşması ile Kruşçev’in Stalin ve Stalin’in tarımsal üretim düşüncelerine saldırılarında Molotov ona destek veriyor.
  7. 1954: Ekonomi Politik El Kitabı yayınlanıyor. (bu kitabın 1953 versiyonu Rusça olarak iyi bir komünist yoldaşın elinde vardır ama kendine saklayarak herkesin kullanımına sunmuyor) Üretim araçlarının üretimi önceliği yasası bu kitapta vardır ancak üretim değişimi yoktur ve komünizmin inşası sadece Teknik olarak ele alınıyor ve ekonomik adımlar, yani üretimin değişiminin kolhoz mülkiyetinde değişiklikleri getireceği söz edilmiyor.
  8. 1955 yılına gelindiğinde Şepilov üretim araçlarının üretiminin öncelliğini savunuyor. Malenkov, 8 Ağustos 1953 tarihli önerisi ve uygulaması nedeni ve Şepilov’un bu teorik sapmayı başarılı bir şekilde açığa vurması ile kenara atılıyor.
    Fakat Stalin Planı’na hala hazırda yapılan değişiklikler, yani tüketim ürünlerinin ve tarım ürünlerinin artırılması ve sanayi projelerinin askıya alınması, Şepilov tarafından bile “planda yapılan değişiklikler dengelerin yeniden oluşturulması içindir” şeklinde savunuluyor.
  9. 1956: XX. Parti Kongresi: Sadece Şepilov değil Kruşçev de üretim araçlarının üretiminin öncelliğini savunuyor ve bunu çarpıtanlar sözde “mahkum ediliyor”. Ve bu yasayı uyguluyor da: makina yapan makinaların öncelliği değil, otomasyon vb. değil, ağır sanayi olarak açıklayarak yapıyorlar. Kruşçev bakir alanları üretime açıyor, bu arazileri işlemek için traktör üretimini, birçok tarımsal kimyevi sanayi üretimini artırıyor. Böylece üretim araçaları – ağır sanayiye öncellik - yerine getirilmiş oluyor. Silah üretiminin artırılmasından söz etmiyoruz bile. Tüm bunlar tarımsal üretim için aletlerinin üretimidir. Makina üreten makinaların değil.
    10.1. 1953 ve 1954’lerde ürün değişiminin artırılmasının gerekliliğini anlatan güzel makaleler vardır: Kolhozların küçüklüğü onların gelişmelerinde engeldir ve büyütülmelidir diyor bu makale. Büyütülme için ürün değişimi teşvik edilmelidir deniyor. Bir zamanlar Kolhozların kurulmasını teşvik etmek için küçük köylülere kolhozlara katılmaları durumunda daha fazla ürün ve destek sağlanması gibi, kolhozların büyütülmesini teşvik için de onlara ürün değişimi üzerinden fazla ürün elde etmek için destek sağlanacağı ve bunu yapmayan kolhozlara bu desteğin sağlanamayacağı gibi…
    Fakat XX. Parti Kongresinde ve partinin genel sekreter kürsüsünden Kruşçev Stalin tarafından önerilen ürün değişimini savunan herkese saldırıyor ve meta üretiminin geliştirilmesini istiyor.
    Ve bunlara hiç itiraz gelmiyor!
    Böylece kolhozların komünist mülkiyet (ve tüm halkın mülkiyeti) biçimine gelişmesinin yegane yolu da bloke edilmiş oldu.
    Böylece metanın varlığı şöyle ya da böyle korunarak yeni bir -Kruşçevci- komünizmin inşası formüle edilmiş oldu. Bu da piyasa sosyalizminin-komünizminin katıksız savunulmasıdır.
    10.2. Stalin’in diğer görüşleri Mikoyan’ın açıktan saldırısına uğrarken Şepilov’un Stalin’in görüşlerine saldırıları üstü örtülü oluyor. Özellike Stalin’in kapitalist ülkelerde üretimde tekniğin gelişme hızının eskisi kadar hızlı artmayacağı, kapitalist dünya pazarı sorunun ve krizlerinin azdığı hakkındaki görüşleri saldırıya uğruyor. Bu da Sosyalist dünya pazarına saldırı ve kapitalist dünya pazarına övgüler demektir.
    10.3. Kruşçev’in XX. Parti Kongresinin sonunda Stalin karşıtı konuşması. Bu ne kadar gizli atfedilse de katılan tüm KP temsilcileri bunu biliyordu ve bu her yerde –her partide tartışılıyordu.
    xxxxx

Geriye dönecek olursak…

  1. Mart 1953 sonrası: Gürcistan ve Ermenistan’ın Türkiye’den talepleri ve SSCB’nin Boğazlarla ilgili talepleri Molotov tarafından geri çekildi-TC nin ikinci dünya savaşında Nazi Almanlarla işbirliriği malumdu -bu talepler bu işbirliğiyle bağlantılı taleplerdi. Bu girişimden hemen sonra Türkiye KP lideri Dr Şefik Hüsnü Daymer’in SBKP üyeliği iptal ediliyor.
    İsrail ile ilişkiler yeniden kuruluyor. Israil’i yöneten Ziyonist’lerin doktorlarla Komünist önderleri öldürme faaliyetleri, anti-Sovyet faaliyetleri, onların ABD casusları odluğu bilinirken bu yapılıyor.
    Kore’de ateşkes anlaşması yapılıyor. Bugüne kadar kabul görmeyen ateşkes kabul görüyor çünkü ABD’ye tavizler veriliyor.
    12.1954: SSCB saldırgan bir askeri blok olan NATO’ya üyelik için başvuruyor NATO tarafından red ediliyor.
    SSCB’nin Avusturya’da söz hakkından (nötür kalma sözü karşılığında) vaz geçiliyor. Daha o dönemde bile nötürlerin nötürü İsviçre’nin bile ne kadar nötür olduğu bilindiği halde! Ve tüm bunlar Avusturya KP ABD’ye ve ABD’nin Marshall Planına karşı Avusturya’daki uşaklarına karşı mücadelesi sürerken yapılıyor. Avusturya KP orta yerde bırakılıyor.
    Stalin döneminde Dışişleri Bakanı olan Vyzinski BM’ye temsilci olarak atanıyor ve ABD’de kalp krizinden ölüyor.

  2. 1955: Barış siyasetinin askeri bloklara karşı olduğu deklerasyonlarına rağmen Varşova Paktı kuruluyor.
    Bandung Konferansı yapılıyor ve bu Tito önderliğinde kurulan bağlantısızlar hareketinin kurulmasını sağlıyor. Tito önderliğindeki bu üçüncü yolcuların oluşturduğu bağlantısızlara destek veriliyor. Bu destek SBKP’nin 1985 yılında programında yer alıyor. Bu “kapitalist olmayan yoldan gelişme” safsatası ile de bağlantılıdır.
    Tito’nun Yugoslavya’da ziyareti gerçekleşiyor. Tito’nun kapitalizmi restorasyonu planı sosyalizmin inşa yolu olarak deklere ediliyor. Tüm bunlar yeniden kurulan Yugoslavya KP’nin illegal olduğu ve bir dizi liderlerinin hapsedildiği, öldürüldüğü ve işkence gördüğü ortamda yapılıyor. İllegal olan Yugoslavya KP ortada bırakılıyor.
    14.1956: Macaristan’da ayaklanma, (bunlara bu günlerde renkli devrim diyorlar) Stalin’in mega heykelinin yıkılması, bir dizi komünistin öldürülmesi…
    İkinci Dünya savaşı oluşturulan Komünist Partileri Enformasyon Bürosu (Kominform) ve “Kalıcı Barış İçin Halk Demokrasileri İçin” haftalık gazetesi kapatılıyor.
    14.1. Çin KP 8. Kongresi Eylül 1956’da yapıldı. Bu kongrede Yugoslav yöntemi sosyalizmin inşa yöntemi olarak Kabul edildi ve Yugoslavya temsil edildi hatta temsilci kongreye konuşma bile yaptı. Çin sosyalist ilan edildi ve onun sosyalizmi inşa yolu Marksizm’e katkı olarak deklere edildi (SBKP XX. Kongrede de bu deklere edildi). İlk önce (tarım için gerekli sanayi ürünleri -traktörler vs.- sağlama olanakları ve tarımda burjuvaziye karşı sınıf savaşı örgütlenmeden) sanayinin kurulmasına gerek olmadan, tarımda bile sosyalizmin kurulacağı Marksizme katkı olarak deklere edildi. Hemen hemen tüm partiler bu kongrede temsil edildiler. AEP dahil.
    Bu kongredeki Mikoyan’ın konuşması SSCB’de kapitalizmin restorasyonu ve dünyada komünizmin yıkılmasının ilk ve tam programıdır. Kruşçev’in XX. Parti kongresi konuşması değil, Mikoyan’ın Çin KP 8. Kongresi’ndeki konuşması SSCB’de kapitalizmin restorasyonu ve Halk Demokrasilerinin ve dünyada komünizmin yıkılması planıdır.

  3. Anti-parti grubu olarak bilinen ama aslında kısmi anti-parti grubu (Molotov, Kaganoviç, Şepilov, Malenkov, Bulganin) Kruşçev’in anti-parti grubu tarafından yenilmiştir.
    Cominform kapatıldıktan ve “anti-parti klik” mahkum edildikten sonra KP’lerin yeni kooperasyon yöntemi olan 81 KP’nin kongresi yapıldı ve onların katılımıyla Kızıl meydanda Ekim kutlamaları yapıldı.

-III-
Kasım 1957’de dünya komünist hareketine baktığımızda şunları görüyoruz:

  1. SBKP tarafından önderliği yapılan tüm partilerimiz Lenin-Stalin’in komünizmi inşa planını terk ettiler, hiçbiri bu plana yapılan saldırılara karşı itiraz etmemiş ve bu plana karşı yapılan saldırıları uygulamış ve savunmuştur. Bu da proletaryanın davası enternasyonalist bir dava olduğundan Sovyetler Birliğinde Lenin-Stalin’in sosyalizm-komünizm inşa planının terk edilmesi Lenin-Stalin’in dünya proleter devriminin ve dünya komünizminin zaferi planının terk edilmesidir. Ve Biz Lenin-Stalin’in dünya proleter devriminin ve dünya komünizminin zaferi planının terk edilmesini kanıtlayacak bir dizi olaylar ve görüşler gördük.
  2. Lenin-Stalin’in dünya proleter devriminin ve dünya komünizminin zaferi planının terk edilmesinin önemi nedir? Tüm önder yoldaşlar ve bunların aracılığı ile tüm partilerimizin, Sovyetler Birliğine ve dünya komünizmine ihanet ettikleri anlamına gelir. Ayrıca, Leninizm-Stalinizm’e topyekün saldırı ve Leninizm’in-Stalinizm’in temsilcisi olarak yoldaş Stalin’in kişiliğine ve görüşlerine topyekün saldırı anlamına gelir. Kasım 1957’e gelindiğinde değişik biçimlerde ama kesinlikle hareketimizin tümünde bu durumun ortaya çıktığını görüyoruz.
  3. Kasım 1957’de hareketimizin liderlerinde yukarıda sözünü ettiğimiz ihanette tam bir birliktelik görüyoruz.
    Bu ihanete – yani Lenin-Stalin’in sosyalizm-komünizm inşa planına ve Lenin-Stalin’in dünya proleter devriminin zaferi ve dünya komünizminin zaferi planına ihanete -, kendi yaklaşımları ile -kendi hain anlayışları ile- direnmeye kalkışanlar yenildiler ve bir kenara atıldılar. Ve hareket buna hiçbir şekilde karşı çıkmadı, ne de olsa bir hain diğer hainden farksızdır.
    Lenin-Stalin’in sosyalizm-komünizm inşa planına ve Lenin-Stalin’in dünya proleter devriminin zaferi ve dünya komünizminin zaferi planına ihanet edenlere karşı direnmeye çalışanlar var mıydı? Bununla ilgili ne yazık ki bir kanıtımız yoktur. Ama şunu biliyoruz: İtiraz etmeye kalkışan birçok yoldaş ya öldürüldü, ya da değişik yöntemlerle susturuldu. Ancak bunların Lenin-Stalin’in sosyalizm-komünizm inşa planını ve Lenin-Stalin’in dünya proleter devriminin zaferine ve dünya komünizminin zaferi planını savunmak için mücadele ettikleri ile ilgili hiçbir kanıtımız yoktur.
  4. Bizim teorimize değişik açılardan saldıran değişik teorik çarpıtmalara, örneğin antagonizma, sınıf mücadelesi, eleştiri özeleştiri, tek ülkede komünizmi inşa teorisi, vs., bu konulara, daha sonra bakacağız. Fakat tüm yoldaşların kendilerine dünya komünist hareketi diyenler nezdinde, yani bu bölünmenin tüm taraflarının komünizme ihanet ettikleri bunların üretim tekniğinin gelişmesi ile ilgili yaklaşımlarında kolayca görülebilmektedir.
    Stalin’in önderlik ettiği SSCB üretim sürecini kontrol etme araçları ve dolayısı ile üretimde otomasyon araçları olarak bilinen bilgisayar ve elektronik alanında üretimde öncü idi.
    1953 sonrası bu teknolojinin geliştirilmesinde önderlik rolü mutlak olarak terk edilmiştir, ve bu komünizmin inşasının terk edilmesi anlamına gelir. Yoldaşlar dünya komünist hareketinin tüm parçalarında ve her türlü hainler tarafından önderliği yapılan tartışmaların tümünde bilgisayarlaşma sorununun bulunmadığını görecekler. Bunların komünizm anlatıları, Karl Marx’ın modern kapitalizmi anlatırken makinelerden, buhar gücünden ve fabrikadan söz etmeden anlatmasına benzer. Tek başına bu konu bile hareketimizin tüm taraflarının Marksizm’e ihanet edenlerden oluştuğunun kanıtıdır!

-IV-
Her tür Troçkistlerin ve kendilerinin “anti-revizyonist hareket”in parçası olduklarını iddia edenlerin yaydıkları değil de, var olandan ve olacak olandan hareket ederek bu hainlerin zaferine yol açabilecek olan durumlara bir bakalım.

  1. Komünizme giderken Merkezileşmemiz gerekiyor: Merkezileşme ve yoğunlaşma proleter devrimine ve böylece komünizme yol açan kapitalizmin yasadır. Merkezileşme ve yoğunlaşma sadece planlamayı dayatmaz, ayrıca planlamanın bizim için mümkün olmasını sağlar. Böylece merkezileşme, ya da Lenin’in bir zamanlar dediği gibi herkesin işçisi haline geldiği ve devlet olarak adlandırılan birlik/kombina, ve tüm silahlanmış işçiler tarafından tüm üretilenlerin ve tüketilenlerin muhasebesi ve kontrolünün yapıldığı bir yapı ortaya çıkar. Görüldüğü gibi bu ekonomik gereklilik planlamaya olan ihtiyacı nedeniyle merkezi bir devlete gereklilik duyar.
    Bu merkezileşme tüm vatandaşların devletin yürütücüleri -memurları haline gelmesi şeklinde devlet yönetiminin merkezileşmesine yol açar. Böylece herkesin katılımıyla merkezileşme oluşur. Bunu hedeflememiz ve bundan vaz geçmememiz gerekir. Üretimde bilim ve teknolojinin en son gelişmelerine dayanan bu merkezileşme, komünizmi inşanın ve dünya burjuvazisini yok etmenin yegane yoludur. Bugünlerde bunun bilgisayarlaşma ile olacağını biliyoruz ve bunu başaracağız.
    Bu merkezileşme, merkezileşmede kendini temsil eden, çok saygın liderler grubunun oluşmasına yol açar.
    1.1. Ülkeyi yönetecek liderlere ihtiyaç vardır – özellikle de SSCB gibi bir ülkeyi.. Bu liderler patilerine ve halka hizmetlerinden dolayı saygınlık kazanmalı.
    Stalin, Zhdanov (ikisi de ölmüştü- ya da öldürüldü), Molotov, Beria, Kaganovich, Voroshilov, Mikoyan, Bulganin, Malenkov yeni oluşan Shepilov, Kosygin, Gromyko, Suslov, Brezhnev vs.(+Belarus lideri!) Panteleimon Kondratyevich Ponomarenko gibi liderlerimiz vardı. Bu liderler devletimizin merkezileşmesini temsil eden devletin en üst seviyedeki liderleri idi.
    1.2. Yukarıda anlattığımız olgular tüm bu liderlerin Lenin-Stalin’in sosyalizmi-komünizmi inşa planına ve böylece Lenin-Stalin’in dünya proleter devrimi planına, yani komünizmin dünyada zaferine ihanet ettiklerini göstermektedir.
    Merkez davaya ihanet etti.
    Burjuvazi devrimlerin kendi çocuklarını yuttuğunu, harcadığını söz etmekten hoşlanır.
    Troçkistler devrim çocuklarını Stalin’in yuttuğunu söyler. Bunlar bu yöntemle bize bir kişi zirveye çıktı ise ne olursa olsun zirvede kalması gerektiğini kabul ettirmek istiyorlar.
    Biz bunları kabul edecek değiliz! Bir yandan hainler ve casuslar hareketimize sızıp tepeye ulaşıyorlar, ki bizim buna karşı sürekli uyanık olmamız gerekir, ayrıca en iyiler bile harekete ihanet edebilir çünkü fikirler hayat ile aynı çizgide ilerlemez ve en iyiler, en tepede olanlar bile davamızın gelişmesine karşı tavırlar alabilirler.
    Bir şey bilmesek de şunu biliyoruz: Hak ettiğin sürece tepede olmalısın! Tabii casus değilsen ve casus olmadınsa!
    Bizim devletimizin en merkezi devlet olması gerçeği ve 1953 sonrası gelişmelerden gördüğümüz kadarı ille en üst rütbede ihanete karşı aşırı zaaflı-hassas durumdayız. En üst seviyede ihanete uğrarsak bu ihanete karşı savaşma şansımız çok zor oluyor.
    1.3. Zorluklardan bir tanesi de şudur: Muhteşem bir barajı inşa etmek için binlerce inşaatçıya ihtiyaç vardır, bunu biliyoruz. Fakat bir ya da birkaç sabotajcı bu barajı havaya uçurabiliyor. Ordu genel kurmayında birkaç casus ile savaş planları düşmana aktarılır ve kocaman muhteşem bir ordu küçük ve beceriksiz bir ordu tarafından yenilgiye uğratılır.
    1953 sonrası bizim siyasi ordumuza, proletaryanın oluşturduğu en yüce siyasal ordusuna, SBKP, böyle birşey olduğunu biliyoruz.
    Casus olup olmadıklarını bilemediğimiz en zirvedeki kişilerin casus olup olmadıkları önemli değildir.
    Onların bu yaptıklarını bilerek ya da bilmeyerek yaptıkları önemli değildir, ya da kendi seçimleri olarak yanlış yapıp yapmadıkları da önemli değildir.
    Yanlış yaptılar mı? Dünya proletaryasının düşmanı emperyalizme yardımcı oldular mı? Önemli olan budur!
    Lenin’in dediği gibi, siyasette yaptıklarının ya da yapmadıklarının sonuçları senin kim olduğunu belirler. Onların siyasetlerinin doğru olup olmadıklarına bakmalıyız. Onların eylemlerinin siyasetleri ile uyumlu olup olmadıklarına bakmalıyız, onların eylemlerinin faydalı mı zararlı mı olup olmadığına bakmalıyız.
    Böyle yaptığımızda, gelişmelere ilkeler temelinde yaklaştığımızda tüm bu liderlerin ihanet ettiğini görüyoruz. Yıkım yolunu inşa etmeye başladılar ve yıkıma yol açtılar.
    Bunlar kendilerinin komünizmin, dolayısıyla insanlığın düşmanı olduklarını kanıtladılar.
  2. Biliyoruz ki objektif faktörler olarak bilinen şeyler, parti-devlet ve çalışan halkın bilinçli gayretleri ve çalışan halkın Parti’nin seçtiği yolun doğruluğuna ikna olmaları şartlarında, sosyalizmi inşa ettiğimizde hemen hemen tüm gücünü kaybeder.
    Bu durumda her şeyin nasıl ilerleyeceği, her şeyin ileri mi yoksa geri mi, gideceği, şeylerin ileriye veya geriye ne kadar hızlı gideceği, nasıl ilerleyeceği, bize, halkı yönlendiren bizim en üst liderlerimize, tüm kadrolarımıza ve parti üyelerine bağlıdır.
    2.1. Eğer en üst liderler Lenin-Stalin’in sosyalizm-komünizm inşa planına ve Lenin-Stalin’in dünya devriminin-komünizminin zaferi planına ihanet eden şeyler söylüyor ve yapıyorlarsa, bu liderleri durdurmak, bunlara görüş ve eylemlerini değiştirmeye yardımcı olmak, ya da Lenin-Stalin’in sosyalizm-komünizm inşa planına ve Lenin-Stalin’in dünya devriminin-komünizminin zaferi planını savunacak liderlerle değiştirmek, bizlere, geriye kalan kadrolara, diğer parti üyelerine ve halka kalmıştır.
    2.2. Lenin-Stalin’in sosyalizm-komünizm inşa planını ve Lenin-Stalin’in dünya devriminin-komünizminin zaferi planını doğru uygulamak için Parti disiplini ve bir tek doğru çizgiyi uygulayan bir tek Parti Merkezinin varlığı bir ön şarttır. Lenin-Stalin’in sosyalizm-komünizm inşası ve böylece Lenin-Stalin’in dünya devriminin-komünizminin zaferi planını uygulayacak böyle bir Parti disiplini ve böyle bir liderlik tamı tamına da böyle bir amaç için gereklidir. Eğer böyle değilse, Lenin-Stalin’in sosyalizm-komünizm inşa planına ve Lenin-Stalin’in dünya devriminin-komünizminin zaferi planını uygulamayan bir merkezi liderlik ve onun parti disiplini merkezi liderlik ve parti disiplini değildir.

    Bu düzeltilmeli ve/veya değiştirilmelidir.
    2.3. Bu nedenle Eleştiri özeleştiri yöntemi kendisini sosyalizm-konünizm inşası için itici güç olarak ortaya koyar ve bu yöntem uygulanmalı, pratikte kendini kanıtlamış ve kadrolar, parti üyeleri ve çalışan halk tarafından benimsenmiş doğru çizginin zaferi için ve doğru bir şekilde uygulanmalı.
  3. Biliyoruz ki, kadrolarımızın, parti üyelerimiz ve en üst liderlerimizin partinin çok iyi kanıtlanmış çizgisini anlamaları ve her şart altında bu çizgiyi savunabilmeleri için tümünün de Marksizim-Leninizm’i bilmesi gerekir. Eğer onlar Marksizm-Leninizm’i anlarlarsa ve ülkenin ve dünyanın şartlarına uygun uygulayabilirlerse, tüm yukardaki sorunlar önderler, kadrolar, parti üyeleri ve Parti önderliğindeki halk tarafından çözülür. Böylece eleştiri özeleştiri yöntemi ileriye en hızlı bir şekilde hareket etmemiz ve tüm sorunlarımızı çözmek için doğru bir şekilde uygulanmış olur. Aksi durumda eleştiri özeleştiri çizgimizi, çalışmalarımızı yıkmak için kotu amaçlı kullanılır.
  4. Bu noktalara, SSCB’de kapitalizmin restorasyonu ile ilgili birçok teorilere bunların bizim teorimizi nasıl mahvettiklerine ileride geri döneceğiz.

-V-
SSCB'de kapitalizmin restorasyonu teorilerini ortaya atanlardan bazılarının yaydığı farklı teorilere kısaca bir göz atalım:

  1. Antagonizma
    Zıtlar ilişkisinde antagonizma ortaya çıkar, çünkü bu ilişkide bir karakter-özellik ilişkinin bir tarafında birikir, ilişkinin diğer tarafında ise bu özellikler, bu karakter ve özellik reddedilir;
    Örneğin, altın (para) metası ile diğer metalar arasındaki ilişkide, diğer metalarla değişilebilirlik özelliği olan altın(para) metasında birikir, diğer tüm metalar bu kapasiteyi, bu niteliği kaybeder. Bu nedenle, kaçınılmaz olarak krizlere yol açan mübadele sürecine karşı bir antagonizma var.
    Ya da, örneğin, burjuvazi ve proletarya ilişkisinde, üretim araçlarının mülkiyeti ve dolayısıyla bu üretim araçları kullanılarak üretilen ürünler burjuvazinin elinde birikir ve bu kapasite, bu nitelik proletarya tarafından reddedilir. Proletarya ile burjuvazinin ilişkisi bu nedenle antagonistik bir ilişkidir. Karşıt sınıflar arasındaki ilişkiye yol açan ve dolayısıyla kaçınılmaz olarak ekonomi ve siyasette krizlere yol açan sınıf ilişkilerinde, toplumun ekonomik yaşam sürecine karşı bir antagonizma var.
    Mao Zedong, Çin'de ulusal burjuvazi ile olan bu ilişkinin antagonist olmadığını - ancak antagonizmaya dönüşebileceğini deklere eder. Bu önerme, tarihsel materyalizmin abc'sinin çarpıtılmasından başka bir şey değildir, çünkü burjuvazinin proletarya ile ilişkisi antagonisttir.
    Burjuvazi ile proletarya arasında hiçbir antagonizma olmadığına ve dolayısıyla burjuvazinin sosyalizme dönüşebileceğine ilişkin bu görüş, Buharin'in kulaklara ve kollektivizasyona yönelik görüşü ve politikası olarak iyi bilinir. Kulaklar kollektif çiftliklerde gönüllü olarak yer alacak ve zamanla iyi ve düzgün kollektif çiftçilere dönüşeceklerdi. Bu nedenle kır burjuvazisine, kulaklara karşı sınıf mücadelesine gerek yok.
    Mao'nun ifade ettiği gibi bu, burjuvazinin var olduğu ve binlerce yıl boyunca sosyalizmin burjuvazi ile var olacağı bir tür sosyalizm inşa etme teorisinin daha da geliştirilmişidir. Mao'dan etkilenen herkes, sosyalizm altında bir sınıf olarak burjuvazinin var olduğu bu sosyalizm teorisine sahiptir.
    Açıktır ki, bu sosyalizm biçimi, bu nedenle, bir burjuva sosyalizmidir -burjuvaziyle birlikte bir sosyalizmdir.
    Mao'nun bu yaklaşımıyla bağlantılı bir başka teori de şudur: Sosyalizmde burjuvazi vardır - ve bu eski burjuvaziye ve yeni burjuvaziye ve yeni bürokratik burjuvaziye karşı her 10 yılda bir kültür devrimi yapmak gerekir. Okuyucuya hatırlatalım ki, bir kez proletarya diktatörlüğü kurulduktan, bir kez sosyalizm kurulduktan sonra üretim tarzında ve dolayısıyla siyasal yapının gelişmesinde devrimler aşağıdan devrimci ayaklanma biçiminde değil, yukarıdan evrimsel gelişme biçiminde gerçekleşmektedir. SSCB'de kollektifleştirme ve Stalin anayasasının ortaya çıkışı böyleydi. Stalin'in bu öğretisine karşı, Mao'nun her 10 yılda bir, binlerce yıl süren devrimci ayaklanmalar öğretisi önümüzde duruyor.
    Bu elbette bizi başka bir sosyalizm teorisine götürür: Binlerce yıl süren ve asla tam gelişmiş komünizme dönüşmeyen bir sosyalizm. Bunun daha incelikli bir biçimi, eğer emperyalizm hâlâ bir tehlikeyse, eğer devlet varsa, Stalin'in tek ülkede komünizmi inşa etme görüşünün bir başka biçimde inkarıdır.
    Sosyalizmin inşası sürecinde burjuvazinin varlığını sürdürdüğü teorilerinin -burjuvaziyi eğiterek ve ona karşı sınıf mücadelesinin örgütlenmemesi yoluyla- ve şehirleri hazırlamadan, dolayısıyla sanayi proletaryasının, şehir proletaryasının yeteneklerini hazırlamadan kırsalda sosyalizmi inşa etme teorilerinin biliyoruz. Köylüleri kırsal burjuvaziye karşı traktör vb. sanayi ürünlerini tedarik ederek desteklemek yerine bu teoriyi öne sürmek, 1956'da XX. SBKP Kongresi’nde ve tüm bunlar ÇKP VIII. Kongresi’nde geliştirilen; tüm bu önermeler, Tito ve çetesi tarafından önerilen ve 1948'de SBKP(B), Stalin ve Cominform tarafından hala hazırda ifşa edilen teorilerin hemen hemen aynı olduğunu da biliyoruz. Kruşçev ve diğerlerinin 1955'te Tito Yugoslavya’yı ziyaret ettiklerini unutmamak gerekir. Bu sosyalizmi inşa etmenin bir yolu olarak Mao ve ÇKP'nin yukarıda sundukları çizginin Tito çizgisinin ilanı onduğunu unutmamak gerekir: Bunun kapitalizmin restorasyonunun bir yolu olduğunu bildiğimiz halde bu yapılmıştır!
    Tüm bunlar olurken ve hatta Stalin'in açık açık saldırıya uğramasından sonra bile Arnavutluk Emek Partisi'nin bu teori ve uygulamalara herhangi bir itirazda bulunmadığını da biliyoruz!
    Ayrıca Çin'deki kültürel devrim sırasında Arnavutluk Emek Partisi, Çin Komünist Partisi'ni destekliyor ve Kültür Devrimi döneminde tekrarlanan ve daha da geliştirilen yukarıdaki görüşlerin hiçbirine itiraz etmiyordu: Tıpkı Malenkov'un Ağustos 1953 konuşmasına ve o sırada ve sonrasında SSCB'deki diğer gelişmelere itiraz etmemesi gibi...
    Böylece Arnavut yoldaşlar, ÇKP ile iyi ilişkilere ve Arnavutluk'ta kültür devriminin uygulanmasına dayanan formüle edilmiş antagonizma için başka bir yaklaşım geliştirdiler: Arnavutluk Emek Partisi'nin yaklaşımı, onların sosyalizmi altında antagonist sınıflar olmadığını ilan ediyor - orada artık burjuvazi yok, ama yine de toplumda bir antagonizma var deniyor, siyasal süreçler antagonizma olduğu gerçeğini dikkate alması gerekiyor deniyor! Antagonist sınıflar yoktur, ancak siyasal arenada bildiğimiz gibi sınıfların ilişkisini yansıtması gereken bir antagonizma vardır: dolayısıyla hiçbir antagonist sınıf yok, ama onun yansıması olan siyaset, antagonizmaların varlığına dayanmalıdır!
    İradenin olduğu yerde, bir yol bulunur! Antagonist sınıflar yoktur, ancak sınıflar arasındaki ilişkilerde, siyasal üstyapıda antagonizma vardır.
    Sömürücü sınıflardan, yani şehirlerin ve kırların burjuvazisinden kurtulmuş bir sosyalist toplumda artık antagonizma olmadığını ilan eden herkesin, buna dayalı olmayan yöntemler önerdiğini ilan ederek bu yaklaşımı takip ederler. Bu düşmanlarla savaşmak, gerçeklerin çarpıtılması ve manipülasyonudur ve mevcut düşmanlara karşı, var olan antagonizmalara karşı mücadeleyi göz ardı ettiği için sosyalizmin ilerlemesine zarar verir!
    Eğer bir Stalinist iseniz, iyi olmasa bile, kendinize şunu sormalısınız: Kimden bahsediyorlar? Burada kim ve hangi teori sorgulanıyor?
    Tabii ki Stalin! Stalin, SSCB içinde, sosyalist toplum içinde artık antagonist sınıfların olmadığını ve dolayısıyla sosyalist toplumun gelişmesinin itici gücünün, SSCB içindeki antagonist sınıfa karşı sınıf mücadelesi değil de, eleştiri ve özeleştiri olduğunu açıklaması sorgulanıyor. Bu, SBKP ve Stalin'in sosyalist toplumun gelişimi konusunda tamamen yeni bir belirlemesidir, saldırıya uğrayan Stalin yoldaşın bu görüşüdür. Sosyalist toplumun gelişmesinin itici gücünün antagonizma değil eleştiri ve özeleştiri olduğunu, Arnavutluk Emek Partisi’nin iddia ettiği antagonist mücadelesi olmadığını açıklamasıdır. Tıpkı ÇKP ve Mao gibi, kendi sosyalizmleri altında antagonist mücadelelerini istiyorlar. Nitekim, Çin'de kültür devrimi sürerken, Arnavutluk'ta kültür devriminin tekrarını kolayca görebiliriz!
    Ve bu saldırıyı Stalin'e yönelik başka bir ortak saldırı takip ediyor: komünizmin ancak bir ülkede değil, ancak dünya çapında ve devletle değil devletsiz kurulabileceği ilan ediliyor. Bildiğiniz gibi bu, Stalin'in tek ülkede komünizm inşa etme teorisine, dolayısıyla Lenin-Stalin'in sosyalizm-komünizm inşa etme planına açık bir saldırıdır.
    Bu yaklaşım, ÇKP ve onun kültürel devrimiyle birlikte hareket etme ihtiyacı hissetmeleri dışında nereden geliyor? Arnavutluk'un sadece küçük bir ülke değil, aynı zamanda sanayisi olmayan bir ülke olması gerçeğinden geliyor. Kapitalist gelişme aşamasından kaçınabilmelerinin ve sosyalizme atlayabilmelerinin tek yolu, sosyalist ülkelerinin desteği olmalıdır. SSCB'den bazı sanayiler için, SSCB ve daha sonra Çin'den bazı traktörler elde ederek destek aldılar. Sözünü edecek hiçbir burjuvaziye sahip olmamak ve sosyalist ülkelerden sanayi ve kollektivizasyon araçları elde etmek, ancak yine de kendi bağımsız makine yapma kabiliyetini inşa etmemek ve bu nedenle sosyalizmi inşa etmek ve korumak için tamamen başkalarına bağımlı olmak ve böylece öncelikli kalkınmanın rezil uyarlamasını formüle etmek. Bu üretim araçlarının anlamını, ağır sanayi olarak adlandırarak, bu ağır sanayi için makinelerin sosyalist ülkeler tarafından kendilerine verilmesi sayesinde maden çıkarma sanayilerinin geliştirilmesi anlamına gelir. Böylece hiçbir zaman var olmayan bağımsız bir sanayi ile sosyalizmi kurmazlar ve bu nedenle hiçbir zaman komünizme geçme kapasiteleri de yoktur.
    Şimdi, Kruşçev'in komünizm inşası teorisinin, tıpkı yoldaşı Tito'nun sosyalizmin inşası teorisi gibi ve Brejnev'in gelişmiş sosyalizm teorisinin, kapitalizmin restorasyonu teorisinden başka bir şey olmadığını ve bize hiç bitmeyen komünizme geçişi olmayan bir “sosyalizm” verdiğini görebiliriz. Troçki'nin hiç bitmeyen “İşçi Devleti” gibi denilebileceği gibi, dünya-Avrupa ölçeğinde olmadıkça asla sosyalizme geçemez!
    Mao'nun bin yıl sürecek sosyalizmi ile devletsiz ve dünya ölçeğinde ancak komünizme dönüşecek Enver'in sosyalizmi, komünizme geçemeyen, bitmeyen sosyalizmlerdir.
    Eh, sosyalizme de asla ulaşamaz.
  2. Siyasetin önceliği-siyasi çizginin önceliği.
    Hepimiz biliyoruz ki tarihsel materyalizm bize toplumun ekonomik yapısının onun maddi temeli olduğunu öğretir. Toplumun temeli ve siyasi yapısı üst yapı, ideolojik üst yapı, ekonomik tabanın yansıması, toplumun ekonomik hayatıdır.
    Bir devrim yapacaksak ve devrimin zaferinden sonra sosyalizmi inşa edeceksek, toplumun ekonomik yaşamını ve nasıl gelişmesi gerektiğini bilmek zorundayız ve bu nedenle toplumun ekonomik hareket yasalarını bilmek zorundayız. İktidarda olduğumuzda, sosyalist toplumun bilinçli gelişimini örgütlemek için bu yasaları uygulamamız gerekir. Bu ekonomik hayatın yarattığı sınıfları ve bunların ne gibi değişikliklerden geçtiğini ve geçmek zorunda olduğunu bilmek zorundayız.
    Ve eğer bir devrim yapacaksak ve devrimin zaferinden sonra sosyalizmi inşa edeceksek, toplumun siyasi yaşamını, sınıflarını ve sınıf mücadelelerini ve nasıl gelişmesi gerektiğini bilmek zorundayız ve bu yüzden bilmek zorundayız. toplumun politik hareket yasaları - iktidarda olduğumuzda, sosyalist toplumun bilinçli bir gelişimini örgütlemek için bu yasaları uygulamamız gerekir.
    Ama bu ne anlama geliyor?
    Demek ki partimiz, proletaryanın partisi, komünist partisi, ülkenin ve dünyanın ekonomik ve siyasi hayatını doğru yansıtan ekonomik politikalara ve toplumun siyasi hayatına ilişkin politikalara sahip olmalı, bu doğrultuda sınıf mücadelesinin strateji ve taktikleri doğru formüle etmelidir. Başka bir deyişle, partinin siyasi çizgisinin ister ekonomide, ister siyasette doğru olmalı ve doğru olması için tarihsel materyalizme dayanması gerekir.

Partinin siyasi çizgisi bize her alanda faaliyetlerimizin yönünü verdiği için doğru olması gerekir. Doğru değilse ve doğru uygulanmazsa devrim yapamayız ve zaferden veya devrimden sonra sosyalizmi inşa edemeyiz ve sosyalizmi inşa ettikten sonra komünizme geçiş yapamayız.
Lenin'in -devrimden sonra- elbette belirleyici unsurun siyaset olduğunu söylediği budur: önce gelir. Eğer politikalarımız doğru değilse, örneğin, sendikalara, köylülere karşı, nasıl iktidarı koruyabiliriz, ekonomik politikalarımız doğru değilse nasıl sosyalizmi inşa edebiliriz!
Açıkça siyaset önce gelir: ancak tarihsel materyalizmin, dolayısıyla ülkenin ve dünyanın ekonomik ve siyasi yaşamının, dolayısıyla sınıf mücadelesinin doğru anlaşılmasına dayanan politikalar! Ve burada toplumun ekonomik hayatı her zaman önce gelir.
Şimdi “siyaset önce gelir”, “siyaset karar verir”, “siyasi çizgi önce gelir” vb. savunucularına bir göz atalım.
Siyasi çizgileri yukarıdaki gibidir: tamamen yanlıştır ve tarihsel materyalizmin ve dolayısıyla Stalin çizgisinin tamamen çarpıtılmasıdır.
İşte bu yüzden, bu insanlar siyasi çizginin en önemli olduğu konusunda ısrar ederken, aslında tarihsel materyalizmin abc'sine aykırı olan siyasi çizgilerini bize empoze etmeye çalışıyorlar!
Eğer onların politik çizgisini kabul edersek, tarihsel materyalizmin abc'sini reddetmek zorundayız! Dolayısıyla bizim siyasi çizgimiz de tıpkı onlarınki gibi doğru olmayacaktır.
Yukarıda bahsedilen yaklaşımların dışında bir taneden daha bahsedebiliriz: Okuyucunun bileceği gibi daha pek çok başka yaklaşım var - daha önce konuşmalarımızda bilgisayarlaşmanın yanı sıra bunlardan bahsetmiştik.
Bunu belirteceğiz çünkü bu yaklaşım onların siyasete ilişkin hatalı yaklaşımlarını açıkça ifade ediyor!
Üretim önce gelir demenin, politikanın önce geldiğini inkar etmenin, Kautskycilik olduğunu Kruşçevizm olduğunu, Brejnevizm olduğunu, yani revizyonizm olduğunu ilan ediyorlar.
Ama hepimiz biliyoruz ki üretim önce gelir, tarihsel materyalizmin abc'sidir; doğru politikaların formüle edilmesi ancak üretimin önce geldiği temele dayanır. Bununla ilgili bir gerçek daha var ki, üretim önce gelir anlayışına karşı çıkanlar bunu Kautsky, Kruşçev, Brejnev'e, ve böylece revizyonizme saldırı aracı olarak bırakmazlar ve böylece Stalin'e saldırmak için kullanırlar! Üretici güçlerin önceliğinin savunucusu Stalin - tıpkı Kautsky'nin dediği gibi! Neden? Niye? Çünkü “Tarihsel Materyalizm”de öyle diyor!
O halde ne söylerlerse söylesinler, ne yaparlarsa yapsınlar, dünya komünist hareketinin bütün kesimleri, her konuda Stalin'e ve dolayısıyla Marksizm'e saldırmak için el ele veriyorlar!
Dünya komünist hareketinin bu temsilcilerinin, teorimizin, stratejimizin, taktiklerimizin ve örgütlenmemizin çarpıtmadıkları tek bir yönü yok!
Mevcut durum aynı: dünya komünizminin sözde temsili örgütlerinin tümü, Stalin'in ve dolayısıyla Lenin-Stalin'in sosyalizm-komünizmi inşa etme planının ve dolayısıyla Lenin-Stalin'in dünya devrimi-dünya komünizminin zafer planının ortak saldırganlarıdır!
Hepsi şu ya da bu reenkarnasyonda Titocu Trotçkistlerdir! Bir sonraki konuşmamızda, kapitalizmin restorasyonuna yaklaşımlarına dayalı olarak komünist hareketimizin üç ana biçimine ve onların kapitalizmin restorasyonu teorilerine veya onun inkarına bakacağız.

xxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxx



-VI-
Restorasyon teorilerine ilişkin bir temel üstünde yükselen üç farklı yaklaşım:
1957'ye gelindiğinde dünya komünist hareketimizin Lenin-Stalin'in sosyalizm-komünizmi inşa etme planına ve dolayısıyla Lenin-Stalin'in dünya proleter devrimi-dünya komünizminin zafer planına ihanet ettiğini gördük!
Bu harekete 1957'de olduğu gibi bakarsak, aslında bunların aralarında sosyalizm-komünizm inşa planı açısından bir fark olmadığını görebiliriz: Bu saf ve basit Titocu sosyalizm-komünizm inşa planıdır; dolayısıyla sosyalizm-komünizmi inşa etmeye yönelik Troçkist plandır ve bu onları kendi Titocu-Troçkist dünya proleter devrimi-dünya komünizmi planına götürür.
Farklılıklar ortaya çıktığında ve dolayısıyla farklı ve hatta “karşıt” çizgiler, hatta antagonist çizgiler ve dolayısıyla hareketler ortaya çıktığında, tüm bunlar bu Titocu - Troçkist taban üstünde yükselirler.
Bunların neler olduklarına bakalım:

  1. “Sovyet yanlısı Çizgi - Sovyet Yanlısı hareket”
    Bu hareket, Stalin'in son 5 yıllık komünizmi inşa etme planını (sosyalizm inşası değil - çünkü sosyalizm hala hazırda inşa edilmişti) ayaklar altına alır ve bununla birlikte Lenin-Stalin’in sosyalizm-komünizm inşa etme planını ayaklar altına alır. Elbette onunla birlikte, Lenin-Stalin'in dünya proleter devrimi-dünya komünizminin zafer planını da çöpe atılıyor.
    Hiçbir şey bilmiyorsak bile, şunu biliyoruz ki, Lenin'in ölümünden sonra Leninizm düşmanları, Lenin'in bir tanrı olmadığını ve bu nedenle eleştirilebilir olduğunu ve herkes tarafından ve her konudaki fikirlerinin tartışılabilir olduğu düşüncesini öne sürdüler. Görünüşte masum olan bu önerinin arkasında, Leninizm düşmanlarının Leninizm’i bozma, parti çizgisini bozma, Lenin (Stalin) sosyalizm-komünizm inşa planını ve dolayısıyla Lenin (Stalin) Dünya proleter devriminin-dünya komünizminin zaferi planını bozma arzusunun yattığını biliyorduk. Stalin yoldaş onlara yapmaya çalıştıklarının tam olarak bu olduğunu söyledi ve kendileri Parti tarafından çöpe atıldı. Leninizm’e ve Lenin'e saldırma planları bozguna uğradı! Lenin ve Leninizm’i tartışmalarına izin verilmedi!
    Ama Stalin yoldaş öldükten sonra Leninizm-Stalinizm düşmanları sadece Stalin'i eleştirmeyi önermekle kalmadı, sadece herkesin onu, görüşlerini, çizgisini tartışabilmesini önermedi, aynı zamanda ona her türlü ve en iğrenç şekilde saldırdılar- temel amaçları Lenin-Stalin'in sosyalizm-komünizmi inşa etme planını ve dünya proleter devrimi-dünya komünizminin zaferine ilişkin Lenin-Stalin planını bozmak ve yok etmekti.
    “Sovyet Yanlısı Çizgi-Sovyet Yanlısı hareket”ten yoldaşlar bunu biliyor. Buna karşı çıkmadılar. Dolayısıyla onlar, Lenin-Stalin'in sosyalizm-komünizmi inşa etme planının ve dünya devrimi-dünya komünizminin zaferine ilişkin Lenin-Stalin planının düşmanlarından başka bir şey değildirler.
    Elbette şu savunma hattına sahipler: Sovyetler Birliği'nin düşmanlarına karşı onun savunucusuyuz; parti çizgisinin ve parti disiplininin savunucusuyuz. (Kruşçev, Brejnev ve Gorbaçov’un) Sovyetler Birliği'ne karşı olanlar davaya hainlik yapanlardır!
    SBKP liderliği, Lenin-Stalin'in sosyalizm-komünizmi inşa etme planını ve dünya devrimi-dünya komünizminin zaferine ilişkin Lenin-Stalin planını savunuyor olsaydı, haklı olacaklardı. Ancak SBKP liderliği bunu yapmıyordu. Buna karşı çıkıyorlardı. Onlar en açık biçimde, sosyalizm-komünizmi inşa etmeye yönelik Lenin-Stalin planını ve dünya proleter devrimi-dünya komünizminin zaferine ilişkin Lenin-Stalin planını yıkmakla meşguldüler, en açık biçimde SSCB'de sosyalizmi yıkmak ve yıkımını sağlamak için çalışmak ve böylece dünya proleter devrimi-dünya komünizminin yıkımını gerçekleştirmek için zemini hazırlamakla, o yönde çalışmakla meşguldüler.
    Sovyetler Birliği'nin savunucuları, SBKP liderlerinin çizgisine uygun olarak aynı ihanet eylemlerine giriştiler!
    Bunu biliyorlar mıydı?
    Daha önce de söylediğimiz gibi, bilip bilmemeleri önemli değildir. Bunu yaptılar ve önemli olan da budur.
    Ne yaptıklarını bilmiyorlarsa ve kişi hatasını fark ederse, her zaman kendini düzeltebilir. Hatalarını düzeltmeye çalıştıklarını biz görmüyoruz, birileri görüyor mu?
    Bu hareket, bu grup, SSCB'de kapitalizmin restorasyonunun imkansız olduğunu ilan ederdi.
    Peki, bu mantıklı değil mi?
    Troçki Hattı olan Tito hattı, Yugoslavya'da kapitalizmin restorasyonunun bir hattı değil mi? Evet öyle!
    Bu yoldaşlar, bu çizgiyi sosyalizmi inşa etmenin yollarından biri olarak ilan etmiyorlar mı? Evet ediyorlar!
    Bunu ilan edenler Yugoslav ve Tito'nun sosyalizmi inşa etme biçimiyle hemen hemen aynı olan Mao çizgisini, Çin çizgisini Çin'in sosyalizmi inşa etme biçimi olduğunu ilan etmediler mi? Evet öyle yaptılar!
    Kapitalizmin restorasyonu çizgisine sahip Anglo-Amerikan casusu Tito bile sosyalizmin bir kurucusu olarak ilan edilebilirse; eğer kapitalizmin restorasyonunun farklı yolları sosyalizmi inşa etmenin yolları olarak ilan edilebiliyorsa, eğer kapitalizmin casus liderliğindeki bir restorasyonu bile sosyalizmi inşa etmenin bir yolu olarak ilan edilebiliyorsa, bu yoldaşların ne yapılırsa yapılsın, yapılanlar kapitalizmin restorasyonuna yol açmaktan başka bir şey yapmıyorsa bile kapitalizmi restore etmenin imkansız olduğunu düşünmelerine şaşmamalı! O biri Anglo-Amerikan emperyalizminin casusu olsa bile!
    Üretim araçlarının öncelikli gelişimini hiçe say, ekonominin bu yasasını, önce açıktan reddet, sonra sözlü olarak kabul ederken pratikte onu baltalayacak şeyler yap: ve aynı zamanda kapitalizmin restore edilemeyeceğini ilan etmeye devam et!
    Sanayi ile kolhozlar arasındaki ürün mübadelesini göz ardı et, bunu mükemmel bir aptallık olarak ilan et ve meta mübadelesinden başka bir şey talep etme ve daha da ileri götür ve komünizmde bile metaların ve meta mübadelesinin olacağını ilan et ve aynı zamanda kapitalizmin restore edilemeyeceğini ilan etmeye devam et!
    Her üretim biriminin kendi içinde karlı olması gerektiğini ve sosyalizmde en önemli karlılık biçimi olmasına rağmen, ulusal karlılığı göz ardı et, böylece üretimin teknolojik ilerlemesini ve planlamayı engelle ve aynı zamanda kapitalizm restore edilemeyeceğini ilan etmeye devam et!
    Makine Traktör İstasyonları(MTİ)’larını kolhozlara sat, böylece tarımın üretim tekniğinin gelişmesini engelle ve böylece kentlerin sanayi işçileri ile kırsal alanların kolhoz köylüleri arasındaki ilişkiyi kes ve kent ve kır ilişkisinde metalaşmayı daraltmak ve ondan kurtulmak yerine kent ve kır ilişkisinide metalaşmayı geliştir ve dahası kolhozlar MTİ’larını satın almak için bankalardan borç aldıkları parayı ödeyemediklerinde, bankalara kendilerinin karlı olması için Kolhozlara el koymaları siyasetini oner. (Kruşçev'in devrilmesinin nedeni de budur) ve aynı zamanda kapitalizmin restore edilemeyeceğini ilan etmeye devam et!
    Rezervlerimizi, geçici olsa da bol miktarda tüketim malı sağlamak için kötüye kulan ve sonunda Ruble'nin değerini düşürüp fiyatları artır ve aynı zamanda kapitalizmin restore edilemeyeceğini ilan etmeye devam et!
    Bilgisayarlaşmayı gizleyin, böylece tam otomasyonu, dolayısıyla bolluğu, dolayısıyla herkes için yüksek kültürü, böylece herkes tarafından tam muhasebe ve kontrolü, böylece demokrasinin herkes tarafından doğrudan demokrasi düzeyine geliştirilmesini engelle, böylece komünizmi imkansız hale getir ve aynı zamanda kapitalizmin restore edilemeyeceğini ilan etmeye devam et!
    Vb, vb., çünkü onların teorimizi ve pratiğimizi çarpıtmalarının sonu yok, ve aynı zamanda onlar kapitalizmin restore edilemeyeceğini ilan etmeye devam ettiler!
    Açıktır ki, kapitalizmi restore etmek için yapılan her şeye, çizgimizi bozmak için yapılan her şeye sosyalizmi inşa etmek (Yugoslavya örneğinde olduğu gibi) ya da SSCB örneğinde Kruşçev döneminde olduğu gibi komünizmi inşa etmek, ya da Brejnev döneminde -hatta Gorbaçov döneminde bile- gelişmiş sosyalizmi inşa etmek denildiğinde bu yoldaşların hiçbir yerde ve hiçbir zaman bu yaklaşımlarının kapitalizmin restorasyonu anlamına geldiğini göremeyecekleri açıktır. SSCB'de, Halk Demokrasilerinde ne yapıldıysa; ve henüz iktidara gelmemiş partilerin dünyanın dört bir yanında yaptıkları bizim çizgimize ihanettir; Troçkizm’in mükemmel bir halidir ve bunlar üzerinden kapitalizmin restorasyonu ve dünya proleter devriminin ve dünya komünizminin yıkılması dünya komünizminin savunulması olarak ilan ediliyor!
    Bu çerçevede ne olursa olsun kapitalizmin restore edilemeyeceğinin ilan edilmesine şaşmamalı insan!
    Bu elbette sadece SSCB'de ve Halk demokrasilerinde kapitalizmin restorasyonu ve dünya komünizminin yıkılması, tüm partilerimizin yıkılması sorunu değil; bu aynı zamanda topyekün yıkımla karşı karşıya olan dünya emperyalizminin savunulmasının da ta kendisidir: ne olursa olsun, dünya emperyalizmi ve onunla birlikte tüm savunucuları yok edilecek, dünya komünizmi kurulacak ve üretimde tam otomasyonu herkes için bolluk, herkes için barış ve herkes için doğrudan demokrasi elde edilecek!
    Bu çizginin savunucu idiyseniz ve savunucusuysanız, ya özeleştirinizi yapın ve birleşik komünizme katılın, ya da sonsuza dek lanetlenin!
  2. “Çin Yanlısı Hat-Çin Yanlısı Hat Hareketi”
    Çin Komünist Partisi ve Mao yoldaş bunlardan herhangi birine ve daha fazlasına hiç itiraz ettiler mi?
    Hayır! Tekrar ediyorum: Hayır! Arnavutluk Emek Partisi ve Enver yoldaş da Malenkov tarafından Ağustos 1953'te ifade edildiği şekliyle üretim araçlarının üretiminin öncelikli gelişimi yasasına itiraz etmedi. Bu çizgi ÇKP ve Mao yoldaş tarafından açıkça savunulmaktadır: onun iki ayak üzerinde yürüme konusundaki rezil politikası (bir ayağı ağır sanayinin geliştirilmesi, diğer ayağı ise tüketim mallarının geliştirilmesi), Malenkov'un tüketim mallarının üretiminin geliştirilmesinin önceliği konusundaki görüşünün savunmasından başka bir şey değildir. Bu iki ayak üzerinde yürümek, üretim araçlarının geliştirilmesinde hiçbir öncelik olmadığının ilanından başka bir şey değildir - ve bu görüşün tam da Sovyet yanlısı çizginin savunucularının doğrudan ya da dolaylı olarak savundukları şey olduğunu biliyoruz!
    Kruşçev, üretim araçlarının, ağır sanayinin öncelikli geliştirme çizgisini nasıl ‘yerine getirdi’?– ve ama aslında onu baltaladı? Traktör üreterek -böylece bu traktörleri üretecek tüm fabrikaların üretimi vb. ile; suni-kimyasal gübrelerin üretilmesiyle -böylece bu suni gübreleri vb. üreten tüm fabrikaların üretilmesiyle; ve elbette savaş makinelerinin üretilmesiyle -böylece bu savaş makinelerini vb. üretmek için tüm fabrikaların üretilmesiyle ve bu sadece SSCB'yi ve halk demokrasilerini savunmak için değil, bu savaş makinelerini savaşan burjuva devletlere ucuza vermeyerek; (ve anti-komünist burjuva devletler için -sözde bağımsız devletlerin kapitalist olmayan gelişimi adına onlara daha birçok üretim tesisi sağlayarak) de yapıldı. Makine yapan makinelerin öncelikli gelişiminin göz ardı edilmesini sağlamak, teknolojik gelişmemizi göz ardı etmek, bilgisayarlaşmamızı, otomasyonumuzu göz ardı etmek! Peki, AEP'nin yoldaşları ve Enver yoldaş, onun üretim araçlarının öncelikli gelişimini nasıl ‘yerine getiriyor’? Daha önce de belirttiğimiz gibi, öncelliği makineleri ithal edilmesi gereken maden çıkarma sanayii - madencilik sanayiine vererek ve AEP ve Enver yoldaş, üretim araçlarının öncelikli geliştirilmesi yasasının taleplerini karşılamanın yolu olarak bu yaklaşımı önermektedir.
    Enver Yoldaş'ın bu çizgilerini takip ederek, aynı zamanda tarımı destekleyebilecek ve ülkenizin savunma araçlarını sağlayabilecek bağımsız sanayinizi inşa edebilir misiniz? Hayır yapamazsınız! Bunu yapamıyorsanız, sosyalizmi inşa edebilir misiniz? Hayır yapamazsınız. Sosyalizmi ancak diğer ve zaten sanayileşmiş sosyalist ülkelerin desteğiyle inşa edebilirsiniz ve bu sosyalist ülkeler birliğinin bir parçası olarak, işbirliği yapan sosyalist ülkelerin bir parçası olarak yapabilirsiniz: ve eğer kendinizi bu durumda bulursanız sosyalizmin anavatanı SSCB'nin hainlerin eline geçmemesine Lenin-Stalin'in sosyalizm-komünizmini inşa etme çizgisinden ayrılmamasına ve böylece dünya komünizminin zafer çizgisinden ayrılmamasına herkesten çok dikkat etmelisiniz. Anavatanımızın komünizmin inşasından ve komünizmin dünyanın her yerinde desteklenmesi anlayışından saptırılmasına itiraz etmezseniz, komünizme ihanet edenlerin anavatanımızı, SSCB'yi komünizmi kurmaktan saptırmasına itiraz etmezseniz, dahası kendi sunduğunuz görüşlerle bunlara katılıyorsanız sosyalizminizi inşa edemezseniz, sosyalist bir ülkeye sahip olamazsınız!
    Bunlar bu tür ekonomik yasalara uyarak, ve de böyle yaparak kapitalizmin restorasyonundan başka bir şey olmayan Yugoslavya türü sosyalizmi inşa etme çizgisini savundular sosyalizmi inşa edemeyen ve sosyalizmi inşa etmeyen ülkeler ve partiler olarak, ÇKP ve AEP, daha sonra da döndüler ve Kruşçev ve çetesi SBKP ve SSCB'yi ele geçirir geçirmez Sovyetler Birliği'nin kapitalist ve sosyal emperyalist olduğunu ilan ettiler!
    Nasıl ki ve ne olursa olsun kapitalizmin restore edilemeyeceği beyanı, sözde Sovyet taraftarı yoldaşlara mantıklı gelmektedir, çünkü onlara göre kapitalizmin restorasyon çizgisi bile sosyalizmin inşası ve savunulmasıdır, Kruşçev ve çetesi SBKP'yi ve SSCB'yi ele geçirir geçirmez Sovyetler Birliği'nin kapitalist ve sosyal emperyalist hale geldiği beyanı da bu yoldaşlar için doğru bir anlam ifade ediyor. Çünkü bunlar için burjuvazi ve antagonistler olmadan hiçbir sosyalizm olamaz! Sosyalizminiz burjuvazi ile bir sosyalizm ise, Stalin'in sosyalizmini, tıpkı sizin sosyalizminiz gibi, burjuvazinin olduğu bir sosyalizm olarak ilan edersiniz. Buradan sonra şöyle devam ediyor: Eğer sız iktidardaysanız, sizin bu burjuvazi ile sosyalizminiz mükemmel bir sosyalizmdir, ancak bu Kruşçev-Brezhnev iktidardaysa, kapitalizmdir, sosyal emperyalizmdir; aslında bu yaklaşımın Tito versiyonu da şunu der: eğer Stalin iktidardaysa. Ama o zaman Tito gibi tutarlı olunmalı ve Stalin iktidarda olsa bile sosyalizm değil kapitalizm-sosyal emperyalizm var demeli çünkü sonuçta o iki ayak üzerinde yürümedi ve ağır sanayinin önceliğini madenciliğin önceliği olarak ilan etmedi.
    “Pro-Çin Hattı-Pro-Çin Hattı Hareketi”nin pek çok olan tüm çeşitleri Cominform'un Yugoslavya’da kapitalizmin restorasyonu şekliyle ilgili olarak yaptığı 1953 öncesi tespitlerini SSCB’ye transfer ederler. Ama dikkat edin: hiçbir zaman ekonomik nedenlere atıfta bulunmazlar. Tito çizgisinin neden kapitalizmin restorasyonuna yol açacağına dair Cominform tarafından yapılan değerlendirmelere ve Tito çizgisini kapitalizmin restorasyonuna götürecek belirli burjuva milliyetçilik biçimlerine asla atıfta bulunmazlar! Durmaksızın tekrarladıkları tek şey, Tito ve çetesinin ülke yönetimini devraldığı ve Yugoslavya'da kapitalizmin restore edildiği açıklamasıdır!
    Yugoslavya'da çoğunlukla kırsal kesimde Kulakların ve hatta şehirlerde burjuvazinin olduğu gerçeğini unutmamızı istiyorlar; Yugoslavya'nın henüz sanayileşmemiş olduğunu, kendi bağımsız sanayisinin olmadığını, kırsalı, sosyalizme geçişte köylüleri destekleyebilecek bir sanayisinin olmadığını ve kesinlikle dünyanın en büyük üretim birimlerine sahip olmadığını; Titocuların tüm sömürücü sınıflardan ve tüm bürokrasiden kurtulma önerilerin olsa olsa bir küçük-burjuva maceracılığı olduğu ve elbette kulakların kırsala hükmetmesine ve diğer emperyal güçlerle yakın bağları olması ile endüstrilerin ve Devletin sahip olduğu ticaret de -özellikle, her bir sanayi biriminin planlama ve karlılık ve sözde işçilerin mülkiyeti açısından sözde bağımsızlığıyla birlikte burjuvalaşacağından söz etmiyorlar.
    Biz ayrıca Yugoslavya'nın kapitalizmi restore etme biçiminin, kendisini “Sovyetler” ve ABD'den eşit derecede uzak olduğunu beyan ettiğini biliyoruz - ve aslında Yugoslavya’nın, üçüncü yolcuların sözde bağlantısızlar hareketinin liderlerinden biri olduğunu da biliyoruz. Ve diğer sosyalist ülkelerden, özellikle de SSCB'den ayrı kalkınma talebi -bazılarının dediği şekille kendi kendine yeterli olmak- burjuva milliyetçiliğinden başka bir şey değildir ve bu ABD'ye bağımlılıktan başka bir şey olamaz: ve Yugoslavya'da ABD'ye bağımlılık oluşmuştu.
    Bütün bunlar, Stalin ve SSCB'ye ve Halk demokrasilerine ve dünyanın dört bir yanındaki partilerimize ve Yugoslavya'daki tüm komünistlere saldırı ile birleştirildi - bu, Tito'nun Yugoslavya'sını azılı bir anti-komünist ve dolayısıyla azılı bir faşist devlete dönüştürdü.
    Bu Çin yanlısı grup, Yugoslavya'nın ekonomik konumuna çok fazla atıfta bulunmadan ve Tito'nun tüm politikalarını 1955'ten, aslında Ağustos 1953'ten başlayarak sosyalizmi inşa etmenin yollarından biri olarak kabul ediyor, ve nispeten bu geri ülkeyi, Dünyanın en gelişmiş ülkesi olan Sovyetler Birliği'ne eşitleyerek Yugoslavya'da yaşanan tüm gelişmelerin SSCB'de de gerçekleştiğini ilan ediyor. Ekonomik açıdan, tıpkı Yugoslavya gibi SSCB de Kruşçev devraldığı anda itibaren kapitalist bir devlete dönüşüyor ve dünyanın en güçlü ülkelerinden biri olması nedeniyle emperyalist, sosyal-emperyalist bir devlete dönüşüyor ve burjuva milliyetçiliğine gelince de, kendi kendine yetmeden söz etmeyin, -çünkü SSCB kendi kendine fazlası ile yetiyordu- büyük bir güç olduğu için diğerlerini destekledi ve destekliyordu ve yani açık ve kesindir ki sosyal emperyalistti. ve bu nedenle de milliyetçiliği büyük Rus milliyetçiliğiydi. İşte mantık bu!
    Bunlar, şunu unutuyorlar, daha doğrusu çarpıtıyorlar: SSCB sömüren sınıflardan kurtuldu; SSCB'de artık burjuvazi yok! SSCB bağımsız sanayisini kurdu ve aslında dünyadaki en gelişmiş üretim tekniğine ve dünyadaki en büyük üretim birimlerine sahipti - tarım da dahil olmak üzere ve aslında sanayi ve ticarette ve devlet çiftlikleri aracılığıyla tarımın büyük bir bölümünde tek işveren-sosyalist devlet- vardı, adı geçen tüm üretim birimleri, mülkiyeti ve planlaması yoluyla birleşmişti.
    SSCB, sadece emperyalist piyasadan gerçekten bir şey alıp satmak zorunda kalmamakla kalmadı, dahası, onun liderliğinde ve tüm ihtiyaçlarını karşılayarak sosyalist piyasanın inşa edilmesini, ayakta kalmasını ve hızla gelişmesini de sağlayabildi.
    Bunlar, ayrıca, en iyi ve en güçlü komünist partinin SBKP olduğunu, çalışan halkın en iyi sosyalist devletinin (ki aynı zamanda tüm dünyanın proletaryasına ve çalışan halkına aitti) SSCB olduğunu ve dünyanın en iyi emekçilerinin SSCB'de yaşayan ve proleter enternasyonalizmi olan Sovyet Vatanseverliği ruhu ile dolu Sovyet emekçileri olduğunu unutuyorlar (ve tüm dünyadaki proleterlerin ve ezilen ulusların SSCB'yi kendi anavatanları olarak gördüklerini de unutmayalım). Halk demokrasileri de asla unutulmamalı!
    Böylece görüyoruz ki bu Çin yanlısı (Arnavut yanlısı) çizgi, sosyalizmin ekonomik yasalarına yaklaşımlarıyla ve burjuvazili sosyalizmleri ve antagonizmalarla ve makinelerini yurt dışından ithal etmek zorunda kalmalarıyla aslında Sovyet yanlısı çizgiyle aynı çizgiyi yayıyorlar. Bu iki çizgi arasındaki bu karşıtlık, bu antagonizma, aynı yanlış çizginin karşıtlığıdır, antagonizmasıdır. Bu çizgilerin karşıtlığı, antagonistliği, Tito-Troçki'de ortaya çıkan, Tito-Troçki’den kaynaklanan ve Tito-Troçki’de buluşan yanlış çizgilerin karşıtlığıdır, antagonizmasıdır!

Troçkist Tony Cliff'e bir bakın ve bu insanların Tony Cliff'in ve onun Stalin altındaki devlet kapitalizminin peşinden gittiklerini görürsünüz. Önerdikleri ve yaptıkları her şey, tıpkı suç ortakları yoldaşları gibi, ‘Sovyet yanlısı’ hareketler ve her renkten Troçkistler gibi, Lenin-Stalin'in sosyalizm-komünizm inşa etme çizgisinin ve dolayısıyla Lenin-Stalin dünya proleter devriminin ve dünya komünizminin zaferi planının çarpıtılmasıdır!

  1. Ortayolcular
    Ortayolcular kim? Bilindiği gibi Sovyet yanlısı ve Çin yanlısı çizgileri temsil eden bu iki “zıt”, “antagonist” çizgi (çizgilerinde Sovyet yanlısı veya Çin yanlısı hiçbir şey yoktur, bu çizgiler anti-Sovyet ve anti-Çindir çünkü ikisi de anti-komünisttir!) tarafından böyle adlandırılanlar. Lenin-Stalin'in sosyalizm-komünizmin inşası planını ve dünya devrimi-dünya komünizminin zaferine ilişkin Lenin-Stalin planını savunan herkesi ortayolcu ilan edebilirler mi?
    Ne yazık ki değil. Onlar, Lenin-Stalin'in sosyalizm-komünizmi inşa etme planını ve dünya devrimi-dünya komünizminin zaferine ilişkin Lenin-Stalin planını savunmalarından dolayı ortayolcular olarak adlandırılmadılar.
    Sözde Sovyet yanlısı ve Çin yanlısı hareketler tarafından, her birine gönülden destek vermedikleri, diğerine yürekten karşı çıkmadıkları için ortayolcular olarak adlandırıldılar.
    Siyasi olsun dini olsun, bir mezhebin herhangi bir sözüne karşı çıkarsanız ya da yorumunuz onların sektörel mezhepsel-tarikatsal çizgiye ilişkin yorumlarıyla tam olarak örtüşmüyorsa reddedilirsiniz. Sovyet yanlısı ve Çin yanlısı çizgide, her harekette bu kadar farklı yorumlardan kaynaklanan birçok farklılık ve düşmanlık zaten görülebilir. Ortayolcular her iki hareketi de eleştiren hareketler olarak ortaya çıkıyor: Ancak, orta yolcuların kendilerinin, birbirlerine karşı sınır tanımayan düşmanlıklar taşıyan birçok gruba ayrıldığına da dikkat edilmeli!
    Dini bir mesele ise Tanrı kişiyi bir mezhebin gazabından korusun; ve bakın bakalım Marx-Engels-Lenin-Stalin sizi siyasi bir mezhebin gazabından kurtarabilecek mi?
    Ne yazık ki bizim için ortayolcular olarak bilinen tüm hareket, hem Sovyet hem de Çin yanlısı hareketlerin yanlışlarını üstleniyor ve bu karışıklıkta doğru yolu bulmaya çalışıyor. Onlara göre Yugoslavya sosyalisttir - onları ortayolcuların görebileceği hatalar için eleştirin. Onlara göre SSCB sosyalisttir - onları ortayolcuların görebileceği hatalar için eleştirin. Onlara göre Kore sosyalisttir - sadece ortayolcuların görebileceği hatalar için onları eleştirin. Onlara göre Küba sosyalisttir - onları ortayolcuların görebileceği hatalar için eleştirin. Tıpkı Sovyet yanlısı hareket gibi, nereye baksalar sosyalist görüyorlar ve giderek daha çok Çin yanlısı harekete benziyorlarsa, revizyonizmden başka bir şey görmüyorlar - sosyalizmle birlikte.
    Onlar, Sovyet yanlısı ve Çin yanlısı hareketin antagonistleri her iki taraftan da takdir edilmeyen büyük uzlaştırıcılardır: keşke anlaşılabilseler ve onlara itaat etselerdi! Tüm sorunlar çözülmüş olurdu: Yoldaş Tito'nun Yugoslavya'sının önderliği altında, hepsi bağlantısız harekette birleşen üçüncü yolcuların önderlik ettiği bir sosyalizme sahip olurduk; büyük ve küçük her ülkenin kendi kendine yeten proleter enternasyonalizmi ile her sosyalist ülke tarafından kendi kendine yeten bir komünizme sahip olurduk - elbette başkalarının desteğini inkar etmiyoruz çünkü kendi kendimize yetmeyi gerçekleştirmek için her şeyi kabul etmeye hazırız, değil mi? Bir makine yapamasak da sosyalizmi kuracağız, makine yapamamak şöyle dursun elimizdekileri tamir edemeyiz ama makinesiz sosyalist bir ülkemiz olabilir. Herkese okuma yazmayı öğretebiliriz ve bol bol doktor ve şeker yapabiliriz - ve ABD ambargosu hakkında 30 yıllık SSCB desteğinden sonra ve hala makine yapma kabiliyeti yok. Yine de sosyalist olmalıyız, çünkü biz Tito'nun önderliğindeki bağlantısız hareketin üyesiyiz. Vb.
    Bu ortayolcu yoldaşları, Sovyet yanlısı ve Çin yanlısı hareketlerin en kötüsünü bir araya getiriyorlar ve tüm sorunlarımızın çözümü olduklarını iddia ediyorlar - ne yazık ki bizim için sorunlarımızı çözmüyorlar, sadece sorunlarımıza sorun ekliyorlar.
    Yeryüzündeki hayvan yaşamının gelişiminde, aşağıdan yukarıya geçişte, bu evrim her zaman aşağı ve yukarı arasında aracılık eden bir şeklin ortaya çıkmasına neden olur: bu aracı, aşağının özelliklerini ve yüksek olanın özelliklerini içinde barındırsa bile henüz tam olarak gelişmemiş bir şekil içerir. Bu aracılar, daha yüksek yaşam şekline geçmek için bir zorunluluktur.
    Burada, bu aracıda sahip olduğumuz şey, karşıtların her iki tarafının da yanlış olmasıdır -Marksizmin tahrifleridir ve bu ikisi arasındaki arabulucu doğru olamaz- Marksizmin bir tahrifatıdır. İkisi arasında arabuluculuk yapan ortayolcularımızla aşağıdan yukarıya doğru bir hareketimiz yok; böyle bir hareket oluşamaz, onlar düşük olan, aşağıdaki ve daha düşük olan, daha aşağıdaki arasında bir arabulucudurlar. İki karşıt çizgi ve bunların aracısı tarafından söylenen her kelime, gericilk yönünde bir adımdır. Sadece iki karşıt gerici değildir, aracı da gericidir! Sadece iki zıtlığın üstesinden gelinmesi yetmez, bu nedenle bu aracının da üstesinden gelinmesi gerekir.
    İleriye dönük başka bir yol yok!

-VII-

  1. Proletarya;
  2. Modern proletarya;
  3. Makine üreten makinalar;
  4. Kapitalist toplumun sosyalist bir topluma ilerlemesinde “proletaryanın” öncü rolü.
  5. Kapitalizmde işçiler ve proleterler (1)
  6. Sosyalizmde işçiler ve proleterler (1)
    6.1; sosyalizmde proleter diktatörlük.
    6.2; Sosyalizmde halk devleti
    6.3; Sosyalizmde burjuvazi ve dolayısıyla sosyalizmde burjuvaziye karşı sınıf mücadelesinin bir aracı olarak proletarya diktatörlüğü.
    6.4; Komünizmde proleter diktatörlük;
  7. Kapitalizmde işçiler ve proleterler (2)
  8. İşçiler ve proleterler - kapitalizmin sosyalizmden restorasyonu şartlarında (2)

HAREKETİN BAZI SORULARI

  1. Proletarya;
    Proletaryanın kölelik sırasında ortaya çıktığını hepimiz biliyoruz. İnsanların hiç mülkü olmayan kesimi. Mülkiyetsiz. Proleter.
    Tarih boyunca var oldular. Bu, proleterlerin üretim dışında yaşamaya zorlanan ve hayatta kalmak için kriminal faaliyetlerde bulunan lümpen proletaryadan farklıdır.

  2. Modern proletarya;
    Modern proletarya, kapitalizmin sadece sanayide değil, aynı zamanda madencilik, ormancılık, balıkçılık, tarımda ve tabii ki lümpen proletarya olarak da ürettiği proletaryadır.
    Ancak kapitalist gelişmeyle ilgili en önemli şey kapitalist endüstridir ve dolayısıyla kapitalizmin modern proletaryası, kapitalist endüstriyel gelişmenin bir parçası olarak ortaya çıkan modern sanayi proletaryasıdır. Bu, üretimde makinelerle çalışan ve dolayısıyla fabrikada çalışan proletaryadır.

  3. Makine üreten makinalar;
    Kapitalist sanayi ve dolayısıyla kapitalizm, makinelerle makine yapmaya başladığında olgunlaşır ve bu iş dalı kendi başına ayrı bir endüstri haline gelir.
    Genişleyen kapitalist üretim için, üretim araçlarının öncelikli gelişmesi yasası, bu alandaki gelişme sayesinde kesin gereklilik haline gelir.

  4. Kapitalist toplumun sosyalist bir topluma ilerlemesinde “proletaryanın” öncü rolü o zaman nedir?
    Pek çok "proleter devrimcinin", modern sanayi proletaryası olan proletaryanın neden günümüz sınıflı toplumunun daha ileriye gitmesinde lider olduğu-neden geleceğe doğru ilerleyişte tüm sınıflara önderlik etmesi gerektiği konusunu hiç düşünmemesi gayet ilginçtir?
    Çünkü modern sanayi proletaryası, modern kapitalist endüstriyel üretimin özel bir ürünüdür ve bu modern koşullar altında üretimin daha fazla ilerlemesi, sanayinin daha fazla ilerlemesini gerektirir ve bu gereklilik sermayedarları bir araç değil bir engel haline getirirken proleterleri de bir zorunluluk haline getirir.
    Bu nedenle, toplumun tüm sınıflarını ve kesimlerini endüstriyel üretken faaliyeti inşa etmeye ve ilerletmeye yönlendirmeleri gerekir. Ve ancak onlar iktidara gelerek, sınai üretimi daha da ilerletmekle - konuştuğumuz gibi bilgisayarlı tam otomatik üretime - insanlık üretimi geliştirebilir ve böylece tüm sınıflardan kurtulabilir. Aksi takdirde, sürekli artan insan ihtiyaçlarını karşılamak için üretimin daha fazla ilerlemesini yapamayan, basitçe taşıyamayan kapitalistin yönetiminde sıkışıp kalacaktır.
    Bütün modern sanayi proleterleri, kapitalist üretimin tüm proleterlerinin ve tüm sınıfların ve dolayısıyla çiftçilerin, köylülerin ve entelektüellerin liderleri olsalar da, modern sanayi proleterlerinin tam da liderleri, proleterlerin sanayi sektöründe çalışan kesimleridir. makine yapmak için makine üreten endüstri. Sanayinin bu bölümü nasıl kapitalist endüstriyel üretim için sanayinin önde gelen bölümü ise, sanayinin bu bölümünde çalışan proleterler de tüm modern sanayi proleterlerinin ve tüm modern proleterlerin önde gelen bölümüdür ve böylece de günümüz toplumunun.

  5. Kapitalizm altında işçiler ve proleterler (1)
    Paradan tasarruf edebilen ve böylece bir ev gibi mülk satın alabilen proleter kesimleri vardır. Bu proleterler, bunu yapabildikleri ve böylelikle küçük burjuva bir yaşam tarzına, küçük bir mülk sahibinin yaşam tarzına ulaşabildikleri için, aslında artık proleter değiller, tıpkı bir proleter ama küçük burjuva gibi mülkiyet sahibidir ve bir küçük burjuva gibi proleterlere kıyasla daha iyi yaşar.
    Marx ve Engels, daha çok küçük burjuva gibi işçiler oluşturmayı hedefleyerek ilerlerken İngiliz burjuvazisine atıfta bulunurlar. Bu, o zamanki endüstrideki İngiliz tekeli nedeniyle gündeme gelebilmişti. Bildiğimiz gibi İngiliz burjuvazisi bu amaca ulaşamadı, işçi sınıfının üst kesimleri arasında burjuva koşullarını –ve burjuva siyasete yaklaşımını- yakaladı.
    Lenin’in emperyalizmle birlikte tekelci kapitalizmin geliştiği dönemde, tüm büyük kapitalist ülkeler, işçi sınıfı hareketinde oportünizmin kaynağı olan kendi burjuvazili üst kabuğunu üretebildiler.
    5.1; Büyük Britanya Komünist Partisi - 1953'ten önce - öğretim materyallerinden birinde, proleterlerle işçiler arasındaki ayrımı zayıflatıyor ve çalışmak zorunda olan tüm emekçileri işçi yaşamaya çağırıyor.

  6. Sosyalizm altında işçiler ve proleterler (1)
    Muzaffer Ekim Devrimi'nden sonra Sovyet proleterlerinin SSCB'deki üretim araçlarının ortak sahipleri haline geldiğini biliyoruz. Bu, SSCB'de (Stalin Anayasası tarafından yasal olarak onaylanan bina) sosyalizmin inşasıyla iyice yerleşti.
    Sosyalizmin inşasından önce, şehirlerde nispeten hızlı bir şekilde ortadan kaldırılan kapitalistlerin görece büyük kesimleri vardı; ama bunlardan kurtulmak için kırsalda daha uzun süre gerekirdi. Bunlar yapıldıktan ve sosyalist anayasa sanayi ve tarımda sosyalizmin fiili inşasına dayandığında, proleterler devletleri aracılığıyla tüm üretim araçlarının ortak sahipleri haline geldiklerinde (kolektif çiftlik mülkiyetini bunun daha düşük bir biçimi olarak gördükten sonra) -ama devlet çiftlikleri değil, traktör istasyonları değil) ve görülebileceği gibi, SSCB proleterleri artık proleter değillerdi (ister sanayi, ister tarım). Proleterlerin bir üst tabakası değil, SSCB'nin tüm proleterleri ve hepsinin ortak noktası, her şeyin - tüm niyet ve amaçla - sahipleriydi.
    Böylece artık proleter değil, işçiydiler.
    Ve kapitalist ülkelerdeki proleter yoldaşları gibi, halkın (kolektif köylülerin ve aydınların) tüm kesimlerinin liderleri olan ve tıpkı SSCB'deki kapitalizm altındaki proleter yoldaşları gibi "modern sanayi işçileri" idi. sosyalizmde de sanayinin makine yapmak için makine üreten bölümünde çalışan işçilerin, sosyalizmde işçilerin önde gelen kesimleri olan kesimidir. Çünkü, üretim ve dağıtımın diğer tüm bölümlerini tam otomatik üretime ve dolayısıyla sınıfların ortadan kalkacağı bolluk çağına götürmesi gereken, onların sanayi bölümüdür!

6.1; sosyalizm altında proleter diktatörlüğü.
Birinin bir ülkede sosyalizmi inşa ettiğine ve dolayısıyla bu sosyalizmi inşa eden proleterlerin artık proleter değil, işçi olduğuna dikkat etmek gerekirse, söz konusu ülkedeki proleter diktatörlüğün artık bir proleter olmadığı sonucuna varılabilir. diktatörlük ama bir “işçi diktatörlüğü”.
Bu yaklaşım kullanılabilir ve kendi başına yanlış bir şey olmaz. Ancak bu, milliyetçilik açısından büyük bir soruna yol açabilir. Çünkü proletarya davası ulusal (tek ülke) bir dava değildir. Proletarya, doğası gereği uluslararası bir sınıftır ve davası uluslararası bir davadır.
Seksiyonlarından birinin, bir ülkede, tek bir ulusta kurtuluşu, proletaryanın tüm kesimlerinin kurtuluşu için yalnızca daha iyi koşullar sağlar, dünya proletaryası için bir temel alan sağlar.
Böylelikle, proletaryanın tüm kesimleri özgürleşene kadar, özgürleşmiş kesimi bir ülkede komünizmi inşa etse bile, devlet, geçirdiği değişimler tam olarak not edilir ve buna dikkat çekilirse, hala bir proletarya diktatörlüğüdür, çünkü bu, tüm dünyadaki burjuvaziye karşı savaşan proletaryanın bir parçası ve parçasından başka bir şey değildir.

6.2; Sosyalizm altında halk devleti
Her şeyden önce, proletarya diktatörlüğünün, yani proletarya devletinin, proletarya tarafından yönetilen ve dolayısıyla yönetilen bir halk devleti olduğuna dikkat edilmelidir. Komünist parti, sürekli olarak halkın tüm kesimlerini proletarya diktatörlüğünün devlet yönetimine çeker. Bu bağlamda anlaşıldığında, proletarya diktatörlüğünün halk devleti ilan edilmesinde yanlış bir şey yoktur.
Ancak sosyalizmde, sömürücü sınıfların yok edilmesiyle, hala sınıflar var; proleterler (eski proleterler, yeni işçiler); kollektif çiftlik köylülüğü; ve bir tabaka olarak aydınlar -intelligensia. Böylelikle devlet, halkın tüm kesimleri tarafından yönetilen bir halk devleti, yine de yalnızca proletarya için bir proleter diktatörlük olsa da, toplumu -yukarıda anlaşıldığı üzere- işçi olarak komünizme götürebilir. Böylece, sosyalizm altında sınıflar var olduğu sürece, proletaryanın (işçilerin) önderliği, yönlendirici rolü ve dolayısıyla proletarya diktatörlüğü de varlığını sürdürür.
Proletarya diktatörlüğünü bir halk diktatörlüğü ile değiştirmek, yani halkın (proletarya ve kolektif köylülüğün) ortak lider rolü anlamına gelir.
Proletarya diktatörlüğünün bir halk devleti olduğu gerçeğini göz ardı etmek de gericidir.

6.3; Sosyalizmde burjuvazi ve dolayısıyla sosyalizmde burjuvaziye karşı sınıf mücadelesinin bir aracı olarak proletarya diktatörlüğü.
Hepimiz biliyoruz ki, bir ülkede sosyalizm inşa etme dönemi, aynı zamanda o ülkede var olan burjuvaziye karşı bir sınıf mücadelesi dönemi. Ancak sosyalizm bir kez inşa edildiğinde, artık proleter olmaktan çıkan yalnızca sosyalist ülkenin proletaryası değil, aynı zamanda işçi de olur, burjuvazi artık değildir. Sınıf olarak burjuvazi artık yok.
Dolayısıyla sosyalizmi inşa etmiş bir ülkede burjuvazinin var olduğu teorisi gerici bir teoridir, aslında burjuva sosyalizmi teorisidir - Tito-Mao ve diğerlerinin sosyalizmi böyledir. Dolayısıyla sosyalizmde proleter diktatörlüğünün meşrulaştırılması, çünkü sosyalizmde burjuvazi vardır anlayışı, gerici bir teoridir, burjuva, Tito-Mao teorisidir.
Bu proleter diktatörlüğün Kruşçev'in "halk devletine" karşı çıkması ve bu "karşıtların mücadelesinde" taraf olması, komünizme karşı, Lenin-Stalin sosyalizm-komünizm inşa planına karşı komünistler için yenilgiden başka bir şey üretmiyor.

6.4; Komünizm altında proleter diktatörlük;
Bir ülkenin proletaryası, emperyalist kuşatma kırılmadığı için bir ülkede komünizmi inşa ederse (mesela 1950lerin SSCBsinde) ve bu nedenle devlet komünizm altında korunmak zorunda kalırsa, o devlet yine de bir proleter diktatörlük olacaktır! Komünizm altında hiçbir sınıf farklılığı olmayacak ve inteligentsia ile işçiler arasında hiçbir ayrım olmayacak ve hepsi, devletin bilgisayarları-internet kullanımının son biçimi olarak, doğrudan demokrasinin geliştirilmesi yoluyla devletin yönetiminde yer alacak. - ama devlet, dünya proletaryasının ve onun uluslararası davasının hizmetinde olacağı için yine de proletarya diktatörlüğü olacaktır.
Emperyalist kuşatma devam ettiği ve dolayısıyla devlet var olduğu sürece, bu halk devleti, dünya burjuvazisine karşı proleter diktatörlüğünden başka bir şey olmayacak!

6.5; Proleter diktatörlük devlet değildir.
Devlet, azınlık tarafından çoğunluğu bastırmanın bir aracı olarak ortaya çıkıyor. Devlet budur. Çoğunluğun azınlık tarafından ezilmesi-bastırılması araçları. Bu amaç için olur ve artık bu amaca hizmet etmediği an artık değildir, artık bir durum değildir. O öldü! Artık yok.
Proletarya diktatörlüğü, proleter devlet nedir? Bu, azınlığı çoğunluk tarafından bastırmanın bir yoludur, dolayısıyla Lenin'in birkaç kez söylediği gibi, artık bir devlet değildir! Dahası, azınlığı devletimiz tarafından (bir ülke içinde - o ülke içinde) bastırma görevi, o ülkedeki burjuvaziyi bitirir bitirmez, tüm pratik nedenlerle sona erer! - bkz. Stalin, 18. Kongre Raporuna. Böylece, sosyalist toplumun inşa edildiği proletarya diktatörlüğü, Lenin'in bahsettiği hiçbir devletten bile daha az bir devlettir, çünkü ülkede bastırılacak bir azınlık sınıf bile yoktur!
İşte bu nedenle, sosyalist toplumumuzun komünizme geçiş sürecinde gelişiminin güdü biçimi, eleştiri ve özeleştiriye dönüşüyor!
Emperyalist kuşatma komünizme ulaştıkça devam ederse, devletimiz en iyi silahlı kuvvetlere ve en iyi istihbarat servislerine sahip olacak, daha da önemlisi, en bilinçli, en insani ahlaklı, en örgütlü, en kültürlü insanlara en çok imkanlarla sahip olacak. hiç bir sınıf farklılaşması olmaksızın sürekli artan maddi ve kültürel ihtiyaçlarını karşılayan gerçekte herkesin devleti olacak. Böylelikle dünyanın gördüğü en güçlü devlet olacak ve bu devlet "olmayan devlet" in en gelişmiş biçimi olacak ve böylece emperyalist kuşatma komünist kuşatmanın yerini alır almaz yok olmaya başlayacak!

  1. Kapitalizm altında işçiler ve proleterler (2)
    Ekim Devrimi'nden sonra kapitalizmin genel krizleri derinleşti, bu nedenle gelişmiş kapitalist ülkeler bile proleterlerin aksine büyük bir işçi kesimi üretemediler. Aslında mal üretimini çok daha hızlı ve kolay hale getiren teknik ilerlemeye rağmen üretemediler... Yalnızca ABD, mülkiyete sahip proleterler, yani işçiler üretmekte ilerleme kaydetmişti ve bu, proleterlerin çok küçük bir kesimiydi.
    Bu durum halk demokrasilerinin ortaya çıkmasından sonra da değişmedi. Kapitalizmin krizleri daha da derinleşti. Proleterlerin hayatını kolaylaştırmak için atılmış adımlar var gibi görünüyor, ancak genel krizlerin derinleşmesi ve proleterlerin gelişmiş ülkelerde ve sömürgelerindeki koşullarının kötüleşmesi devam etti. 1953 ile birlikte Stalin yoldaşın ölümü, SSCB ve Halk demokrasilerindeki yön değişikliğiyle ve üretim tekniğinin gelişmesiyle birlikte, proleterlerin 1953'e göre görece büyük bir kısmına küçük burjuva yaşam koşulları, verildiğini görüyoruz. Proleterlerin nispeten büyük bir kesiminin, 1953'ten sonra gelişmiş ülkelerde bazı mülklere sahip olan ve bazı fonları biriktirebilen işçiler haline gelmesi sözkonusu...

  2. İşçiler ve proleterler - kapitalizmin sosyalizmden restorasyonu altında (2)
    1953-Stalin'in ölümünden (veya 1956, 20. Kongre'den) sonra (veya bazı 1961 için -Kruşçev'in yeni programı) revizyonistlerin (ancak Tito'cu hainler) iktidarı varsaymasıyla, SSCB işçilerinin artık SSCB mülkiyetinin ortak sahipleri değiller - çünkü artık devlet revizyonistler tarafından yönetiliyor. Elbette bu, Troçkistlerin Stalin'in bürokratlarının devleti kontrol etme teorisine benzer ve bu nedenle Sovyet işçileri, bu Stalinist bürokratlar tarafından sömürülen proleterlerdir. Veya yeni burjuva veya bürokrat burjuva vb.
    SSCB'yi yok eden bu Titocu Troçkist hainler keşke dese. Keşke ile birşeyler yapmak bu kadar kolay olsaydı!
    8.1; Yugoslavya ile, sosyalizmin inşa edilmediği ve kapitalizmin Titocular (Troçkist) hainler tarafından restore edilmesi çabuk bir olay oldu. Orada zengin köylüler ve onlar aracılığıyla ülke içindeki esnaflar ve ABD önderliğindeki emperyal güçlerle çalışan her "bağımsız işletmeyi" temsil eden esnaflar, Yugoslavya'nın tüm ürünlerini ve dolayısıyla işçilerin emek gücünü metaya dönüştürmek için mükemmel bir ortam sağladılar. Emek gücünün bir metaya bu dönüşümü, emek gücünün bir meta olarak fiilen Alman emperyalistlerine satıldığı biçimleri 1960'ların sonlarından ve 1970'lerin başlarından itibaren verdi.
    Bu, Anglo-Amerikan Troçkist casus ağı -Titocu hainler tarafından anti-komünist, faşist devlet yönetimi biçimleriyle koordine edildiğinden, komünistler derhal yeraltına girmeye zorlandılar ve Titocu-Troçkist faşist casus hainler çemberi içinde bunları yok etmek için ve sosyalist Yugoslavya'yı yeniden inşa etmek yeni bir komünist parti örgütlemeye başladılar. Bu süreç, Titocular ile ilişkilerin kurulması ve onların yönetiminin SBKP ve SSCB tarafından, halk demokrasileri ve tüm komünist partiler tarafından bir başka sosyalizm inşa biçimi olarak ilan edilmesiyle içeriden ihanete uğradı.

8.2; SSCB ve Avrupa halk demokrasilerinin dönüşümü, birinci olarak, SSCB'nin burjuvazinin hep birlikte yok edildiği sosyalist bir ülke olması (ve ülkenin her bakımdan son derece gelişmiş olması) nedeniyle farklı biçimler almaktadır. İkinci olarak, bu, ABD'nin ihtiyaçları emperyalizmin dünyaya hakim olmasına ve sömürmesine neden oldu.

xxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxx

-VIII-
1.Tek Ülkede Komünizmin İnşası.
Bu konu SSCB’de kapitalizmin restorasyonu ile bağıntılıdır.

Gelin önce Stalin’in kendisinden okuyalım:

“Gördüğünüz gibi, şimdi, tarihte emsali olmayan ve ilk aşamadaki Sosyalist devletten biçim ve işlevleri bakımından önemli ölçüde farklı olan tamamen yeni bir Sosyalist devlete sahibiz.
Ancak gelişme burada duramaz. Komünizme doğru ilerliyoruz. Devletimiz Komünizm döneminde de kalacak mı?
Evet, kapitalist kuşatma tasfiye edilmedikçe ve yabancı askeri saldırı tehlikesi ortadan kalkmadıkça, kalacaktır. Tabii ki devletimizin biçimleri de yurtiçinde ve yurtdışındaki durumun değişmesine göre yine değişecektir.
Hayır, kapitalist kuşatma ortadan kaldırılırsa ve onun yerini Sosyalist bir kuşatma alırsa, kalmayacak ve körelecektir.
Sosyalist devlet açısından sorun bu şekildedir.”
(Stalin, Eserler C.14, SBKP(B) Merkez Komitesinin 18. Parti Kongresine Çalışmaları ile ilgili Raporu, 10 Mart 1939)

Elbette sosyalizm inşa edildikten sonra, SSCB'de inşa edildiği gibi ve dolayısıyla da sosyalist bir devlet -ve meşhur anayasa- oluşturulduktan sonra, ne yapılacağına karar verilmelidir!
Komünizmin inşasıyla devam mı edilecek mi yoksa inşası yapılmış olan ile sosyalizm yetinilecek mi?
Aslında burada başka seçenek yok. "Gelişme durdurulamaz". “Komünizme doğru ilerliyoruz”.
Bu nedenledir ki İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra komünizmin inşasına ilişkin planlar yapılıyordu! “Bolluğu elde edeceğiz” sloganı, yani komünizm, günün sloganıydı!

Bu konuları daha detaylı ele alalım.

  1. Lenin Stalin sosyalizm-komünizm inşa planına yönelik saldırılar, diğer tüm meselelerin yanı sıra bu konuyla da ilgilidir. Stalin'i SSCB'de sosyalizmin kurucusu, Hitler'in yok edicisi vb. olduğunu savunduğunu iddia eden birçok yoldaşın bu konuya temelde iki farklı yaklaşımı vardır.
    Birinci yaklaşım, komünizmin tek ülkede inşa edilemeyeceğini ve Stalin'in komünizmin tek ülkede inşa edilebileceğini ilan ederek bir hata yaptığını açıkça ilan eder!
    İkinci yaklaşım, bu birinci yaklaşımın ta kendisinin Stalin'e bir saldırı olduğunu ilan eder, aslında Stalin burada komünizmin daha yüksek aşamasından değil, komünizmin ilk aşamasından, yani sosyalizmden bahsediyor, komünizmin bir üst evresinden bahsettiğini iddia ederek Stalin'e saldırıyorlar ve onu çarpıtıyorlar der. Bu görüşü ileri sürüyorlar, çünkü komünizmin tek bir ülkede kurulamayacağı fikrini onlar da savunuyorlar!
    Bu yaklaşımların her ikisi de tek bir ülkede komünizm inşa edilemeyeceği konusunda hemfikirdir!
    Biz kendi açımızdan bu iki yaklaşımı da “Yeni Troçkizm” olarak adlandırıyoruz!
    Sosyalizm inşa edilmeden önce Troçkizmin konumu, SSCB'de sosyalizmi inşa etme olasılığının reddiydi. Bu “imkansız” politikayı ortaya atanın da Stalin olduğunu ilan ettiler. Onlara Lenin'in kooperatif planını, dolayısıyla SSCB'de sosyalizmi inşa etme planını gösterebilirsiniz ve bilindiği gibi Lenin'in “sosyalizmi inşa etmek için ihtiyacımız olan her şeye sahibiz” ve onu inşa etmekteyiz dediğini açıkça ilan eden birçok yazısı var. Onlar için bunlar önemli değil. Tarikat tarikattır. Gerçeğe gözlerini kapatacak, yalan söyleyecek ve tekrar edecek: Tek ülkede sosyalizmi kuramazsınız! Bu, tüm Troçkist tarikatlar için mutlak ve değiştirilemez bir gerçektir.
    Ve hükümet iken sosyalizmi inşa edemezseniz ne yapmanız gerekiyor? Elbette kapitalizmi restore edersiniz-yeniden kurarsınız! Troçki'nin şu anda gerçekleştirilmiş olan kapitalizmi restore etme planını hepimiz biliyoruz!
    Ama Stalin hayattayken sosyalizm inşa edilmişti! Bunu herkes bilir. Stalin, Lenin'in tek ülkede, SSCB'de sosyalizm inşa etme planını uyguladı ve geliştirdi, ve sosyalizm inşa edildi!
  2. Şimdi ki sosyalizm inşa edildi şu soru ortaya çıkıyor. Komünizm tek bir ülkede kurulabilir mi? Özellikle SSCB gibi dünya proletaryasının desteğine de sahip olan ve birçok ulustan oluşan büyük ve güçlü bir ülkede?
    Bu koşullar altında, tek ülkede kurulan sosyalizm koşullarına Troçkist tarikatlar uyum sağlamak zorunda kaldılar. Sosyalizmin tek ülkede inşa edilmediğini “ispatlamanın” çok çeşitli biçimlerini ortaya koymaktan başka, tek ülkede sosyalizmin inşasını kabul eden ama komünizmin tek ülkede kurulamayacağını ilan eden bir görüş ortaya koymak zorunda kaldılar!
    Bir mezhep ve bir mezhebin mutlak hakikati, bu mutlak fikrin birçok tür yorumlanmasına imkanlar açar.
    Sosyalizm tek ülkede kurulmuştur ve bu inşaat yapılabilir ama komünizm tek ülkede kurulamaz!
    Yani siz hükümetsiniz, sosyalizmi kurdunuz ama komünizmi inşa edemezsiniz!
    O zaman ne yapmanız gerekiyor? Elbette kapitalizmi restore edeceksiniz!
    Troçkizmin kutsal kasesine geri dönün, çünkü “sosyalizm tek bir ülkede inşa edilemez” fikri ne işe yarar: kapitalizmi restore etmeye... Sosyalizmin kurulduğunu kabul etmek zorunda kalırsanız, o zaman yeni bir kutsal kase bulmanız gerekir: “Sosyalizm tek ülkede inşa edilebilir ama komünizm tek ülkede inşa edilemez”!
    Gerçekte, SSCB'de kapitalizmi restore edenler iki aşamadan geçtiler. Kruşçev dönemi, komünizmin inşasına dair yüksek sesli beyanların yapıldığı, önerilen ve uygulanan her politikanın ise bu komünizmin inşasını engellediği, mutlak kaos ve yozlaşma yarattığı ve kapitalizmin restorasyonuna zemin hazırladığı bir dönemdi. O, yakın arkadaşı ve yoldaşı Troçkist Tito'nun farklı koşullarda çalışan bir takipçisiydi. Bu aşama kaçınılmaz sona erdi, komünizm inşa edilmedi. (Brejnev'in) İkinci aşaması SSCB'de komünizmi inşa etmekten vazgeçmeye dayanıyordu - emperyal efendileri tarafından toptan yıkım emredilene kadar kendilerini “sosyalizmin daha yüksek aşaması” olarak adlandırdıkları şeye demirlediler!
    Tek ülkede komünizm inşa etme olasılığını reddetme politikası, sosyalizmi inşa etmiş olan bir ülkede kapitalizmi restore etme politikasıdır! Bu, tek ülkede komünizmin inşasının imkansız olduğunu ilan ederek inşa edilen sosyalizmi yok eden hainlerin suçlarının örtbas edilmesine yardımcı olmak içindir. Lenin-Stalin sosyalizm-komünizm inşa planına ihanet etmiş hainler oldukları için komünizmi kuramadılar değil; tek ülkede komünizmi inşa etmek imkansız olduğu için, bu iş yapılamıyacağı için yapmadılar. İşte bu Yeni Troçkistler böyle diyorlar!
    Bu nedenle, hepsinin “Yeni Troçkistler” olarak adlandırılması doğrudur!
    Hepsi de Titocu-Troçkist! Hepsi de Komünizm hainleri, halk düşmanları!
    Dahası, bu tek ülkede komünizm inşası tartışması, tek ülkede komünizm inşa edilemeyeceğini söyleyenlerin dediği gibi, sadece Stalin'in bir hata yapması ya da Stalin'in doğru yorumlanmaması meselesi değildir. Bu, Lenin-Stalin sosyalizm-komünizmi inşa etme planıyla ve dolayısıyla Lenin-Stalin dünya komünizmini inşa etme planıyla doğrudan ilişkilidir! İşte bu yüzden, bu eleştirmenler ve düzelticiler kaçınılmaz olarak Stalin'i orada burada ve her yerde “eleştiriyorlar”!
    Orada, burada ve her yerde Stalin'e yemin ederken orada, burada ve her yerde Troçki’yi savunuyorlar!
    Bol miktarda Düzeltmeleri ve/veya bol miktarda doğru yorumları var!
    Bu nedenle onlara “Yeni-Troçkistler” denmesi doğrudur!
    Yeni-Troçkizm, Troçkizmin en kötü biçimidir!

TEK ÜLKEDE KOMÜNİZM İNŞA EDİLMESİ VE SOSYALİZMİN TEK ÜLKEDE NİHAİ ZAFERİ
Bazı yoldaşlar, tek bir ülkede komünizm inşa edilemeyeceği konusunda kararlılar. Hele ki tek ülkede komünizm kurup proletarya diktatörlüğü olan devleti de ayakta tutamazsınız.
Bu yoldaşların bir kısmı komünizmin ancak dünya çapında ve devletsiz bir toplum olarak mümkün olduğunu, ama Stalin’in komünizmin tek ülkede inşa edilebileceğini ve emperyalizm yıkılmadıysa veya en azından nötrülize edilmediyse komünizmin inşası sırasında ve sonrasında devletin korunması ve güçlendirilmesi gerektiğini söylediğini ilan ediyorlar.
Stalin ne kadar yanlış ve Stalin ne kadar Lenin karşıtıdır, sadece Lenin karşıtı değil, hatta Stalin karşıtıdır. Çünkü kendisi tek ülkede sosyalizmin nihai zaferine karşıydı şimdi ise tutmuş tek ülkede komünizmi inşa etmekten bahsediyor.
Bu yoldaşların diğer kısmı da komünizmin ancak dünya çapında ve devletsiz bir toplum olarak mümkün olduğunu söylerken, Stalin’in komünizmin tek ülkede inşa edilebileceğini ve emperyalizm yıkılmadıysa veya en azından nötrülize edilmediyse komünizmin inşası sırasında ve sonrasında devletin korunması ve güçlendirilmesi gerektiğini söylediğini ilan edenler Stalin'i çarpıtıyorlar - bunlar Stalin'in ağzına laf sokan Troçkistlerdirler.
Bu anti-Stalin Troçkistler ne kadar yanlış, gerçeğin ne kadar tipik çarpıtıcıları bu Troçkistler, Stalin’in kendisi tek ülkede sosyalizmin nihai zaferine karşı iken bu Troçkistler, onun tek ülkede komünizmi inşa etmek istediğini söylüyorlar.
Ve siyasetteki bu antagonistlerin ikisi de Stalin'in şu görüşüne atıfta bulunuyor:
“Bu, sosyalizmi inşa eden ülkeyi dışarıdan gelebilecek her türlü tehlikeye, emperyalist müdahale tehlikesine ve bunun sonucunda ortaya çıkan restorasyon tehlikesine karşı güvence altına alacak olan böyle bir zaferin tam bir zafer, sosyalizmin nihai zaferi olarak adlandırılabileceği anlamına mı geliyor? Hayır, değil. SSCB'de sosyalizmi tamamen inşa etme sorunu bizim kendi "ulusal" burjuvazimizi alt etme sorunu iken, sosyalizmin nihai zaferi sorunu dünya burjuvazisini alt etme sorunudur. Parti, bir ülkenin proletaryasının dünya burjuvazisini kendi çabalarıyla alt edebilecek durumda olmadığını söylüyor. Parti, tek ülkede sosyalizmin nihai zaferi için dünya burjuvazisini alt etmenin ya da en azından etkisiz hale getirmenin gerekli olduğunu söylüyor. Parti, böyle bir görevin yalnızca birkaç ülkenin proletaryasının yetkisinde olduğunu söylüyor. Sonuç olarak, belirli bir ülkede sosyalizmin nihai zaferi, en azından birkaç ülkede proleter devrimin zaferi anlamına gelir.”
(Komünist Enternasyonal Yönetim Kurulu Yedinci Genişletilmiş Plenumu, “Partimizdeki Sosyal-Demokrat Sapma Üzerine Bir Kez Daha, 7 Aralık'ta Teslim Edilen Rapor”, Stalin Cilt. 9 Aralık 1926 - Temmuz 1927

Açık olan bir şey var, burada söz konusu soru, tek ülkede sosyalizmin nihai zaferidir. Nihai zafer sorunu, “dışarıdan gelen tehlike, emperyalist müdahale tehlikesi ve bunun sonucunda ortaya çıkan restorasyon tehlikesi” sorunudur. "Parti, tek ülkede sosyalizmin nihai zaferi için dünya burjuvazisini alt etmenin ya da en azından etkisiz hale getirmenin gerekli olduğunu söylüyor."
Bütün bunların, tek ülkede sosyalizmin inşası sağlandıktan sonra, tek ülkede komünizmi inşa etmekle hiçbir ilgisi yoktur. Tek ülkede sosyalizmi inşa ettikten sonra, tek ülkede komünizmi inşa etmeye geçiyoruz ve bunu başarmak için ihtiyacımız olan her şeye sahibiz, özellikle SSCB gibi bir ülkede sosyalizmin inşasından sonra komünizmin inşasını tek ülkede başarabiliriz. Komünizmin nihai zaferi sorununa gelince, her şey aynı kalır, çünkü bu gerçekten de aynı sorundur! “Parti, tek ülkede sosyalizmin (komünizm-BN) nihai zaferi için dünya burjuvazisini alt etmenin veya en azından etkisiz hale getirmenin gerekli olduğunu söylüyor.”
Bu soruna ve Stalin'in bu görüşüne yaklaşımlarında düşman oldukları için birbirlerine her türlü ismi takan yoldaşlar, düşmanlıklarını teorimizin yanlış anlaşılmasına dayandırırlar ve bu yüzden tek ve aynı yanılgıya düşerler. Antagonizmanın her iki tarafı da komünizmin ancak dünya çapında bir toplum olarak ve devletsiz olarak mümkün olduğunu ilan eder. Antagonizmanın bir tarafı bu görüşü (tek ülkede komünizmi inşa etmek ve devleti korumak) ileri sürdüğü için Stalin'i suçlar, diğer taraf bu yoldaşları Stalin'i çarpıtmakla suçlar ve Stalin'in bu görüşü (tek ülkede komünizmi inşa etmek ve devleti korumak) hiçbir zaman savunmadığını beyan eder. Antagonizmanın her iki tarafı için de komünizmi tek ülkede inşa etme ve devleti ayakta tutma görüşü yanlıştır.
Bu düşmanlığın her iki tarafındaki yoldaşların yanlış olduğunu ve olayın yanlış karşıtların bir noktada buluşması olayı olduğunu gördük!
Ve bu antagonizmanın her iki tarafı da diyalektiğe olan aşklarını ilan etmeyi sevdiklerinden ve karşı tarafı “bunun diyalektiğini ve şunun diyalektiğini” ve hatta “Marksizmin diyalektiğini” kullanmadıkları için suçladıklarından, bu yoldaşların fikirlerinin diyalektiğinin böyle birşey olduğunu söyleyebiliriz !
Sonuçta diyalektik materyalist olmalı ve proletaryanın yaşamının gerçeklerini tarihsel ve güncel olarak yansıtmalıdır!
Yoldaşlar Malenkov'un 19. Parti Kongresinin raporunu okuyabilirler. Bu rapor tek ülkede ve devletle birlikte, komünizmin nasıl inşa edileceğini açıklıyor.

-IX-

Kapitalizmin Genel Krizleri 1945-1990
Birinci olarak şu gerçeği ortaya koyalım.
İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra, biri SSCB etrafında ve halk demokrasilerini kapsayan, diğeri ise ABD etrafında ve tüm kapitalist-feodal pazarları kapsayarak kapitalist emperyalist dünya pazarını oluşturan, birbirine paralel iki paralel pazar oluşturuldu. (Not 1)

(Not 1: İkinci Dünya Savaşı’nın sonundan ve halk demokrasilerinin oluşumundan önce, ABD’nin SSCB ve halk demokrasilerine uyguladığı ekonomik ambargoyla birlikte, sadece tek bir tane kapitalist dünya pazarı mevcuttu; ve SSCB de sadece bu dünya kapitalist pazarıyla ticarette bulunabiliyordu. İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra halk demokrsasilerinin oluşumuyla birlikte yeni bir dünya pazarı, sosyalist-demokratik bir pazar oluştu. SSCB ve halk demokrasileri artık kendi aralarında ticaret yapabiliyordu. SSCB ve halk demokrasilerinin tıpkı yeni türde sosyalist, ekonomik, sosyal ve siyasi ülkeleri temsil ettiği gibi, bu ülkeler arasındaki ticaret de nitelik olarak farklı bir yapıdaydı. Bu ticaretin amacı birbirine yardım etmek, fakat esas olarak SSCB’nin halk demokrasilerine yardım etmesiydi. Diğerlerine destek sadece her bir ülkenin ekonomisinin Lenin-Stalin sosyalizm ve komünizmi inşa etme planıyla uyumlu hale getirilmesiyle verilebilirdi. Aynı şekilde diğer ülkelerden alınan destek de sosyalizm ve kominizmin kurulmasına yardımcı olacak şekilde kullanılabilirdi. Sonuç olarak bu ticaret henüz mükemmelleşmemiş fakat kesinlikle bu uğurda çaba harcayan tüm sosyalist devletleri kapsayan ortak bir planlama geliştiriyordu.)

SSCB etrafında kurulan sosyalist-demokratik pazar kriz göstermeksizin gelişmekte, SSCB komünizmi inşa ederken Avrupa’daki halk demokrasileri sosyalizmi kurmakta, öte yandan Asya, özellikle de Çin’deki halk demokrasileri sosyalizmi kurmaya başlamak için temel hazırlıyordu.

SSCB ve halk demokrasilerinin dünya kapitalist marketinin dışında kalması, kapitalizmin genel krizlerini derinleştirdi. Sosyalist-demokratik pazarı ambargolarla sınırlama çabaları ise bu sorunu daha da büyüttü.

Dünya kapitalist sisteminin krizlerini derinleştiren en önemli faktör neydi? SSCB tarafından komünizmin, Avrupa halk demokrasileri tarafından sosyalizmin kurulması, Asya halk demokrasileri tarafından ise sosyalizmi kurmaya başlamak için bir temel oluşturulmasıydı. Böylece tüm bu ülkeler artık dünya kapitalist pazarının bir parçası değildi.

1953’ten sonra, yaşanan dejenerasyon yüzünden SSCB ve halk demokrasilerinde kapitalizmin restorasyonuna yöneliş, bu çok önemli faktör, ABD etrafında şekillenen dünya kapitalist pazarının sorunlarını ortaya çıkarmaya hizmet etti. İki pazar ABD etrafında şekillenen tek bir kapitalist dünya pazarına dönüşmeye başladı. (Not 2)

(Not 2: ABD etrafında şekillenen dünya emperyalizmi ve bu ülkelerin yönetimini üstlenerek kapitalizmin restorasyonuna başlayan Titocu-Troçkistler her ne kadar dünya kapitalist pazarının tam teşekküllü bir parçası olmak istemişse de bu yapılamadı. Bu da bu ülkelerin, özellikle de SSCB’nin son derece güçlü üretim kapasitesi sayesindedir.  Dünya kapitalist pazarı basitçe bu üretim kapasitesini sindiremedi.. (1980’lerde Bayan Margaret Thatcher’in kamuya ait evleri özelleştirme girişimi sırasında da benzer fakat çok daha küçük ölçekli bir pazarlama sorunuyla karşılaşmıştık. Bayan Thatcher bu işlemin tümünü tek seferde gerçekleştiremişti; bunu istemediğinden değil, fakat emlak piyasası bunu kaldıramayacağından! Ev fiyatları çökecekti.) İşte bu kapasite yok edilmeliydi. Avrupalı sömürgeci güçler canlandırılmalı, aynı zamanda da bu yöntem sayesinde ABD ve İngiltere’ye boğun eğmeye zorlanmalıydı. Yavaş gerçekleşen bir dejenerasyon, sosyalist ülkelerin ve pazarın yavaşça çökertilmesi ise tek seçenekti. SSCB ve halk demokrasilerinde siyasi durum buna izin vermeyecekti. İşte bu nedenle sosyalist ülkelerin ekeonomik yapısı tam bir karmaşaya dönüştürüldü, üretim kapasitesinin gelişimi düştü ve kaynaklar dünyadaki kapitalist devletlerin daha da gelişmesi için kullanıldı. Bu esnada da Çin’in 1980’lere kadar “uyumasına” izin verildi!)

SSCB’de komünizmin, halk demokrasilerinde ise sosyalizmin inşası, dünya kapitalizminin krizlerinin derinleşmesine yol açabilirdi. Bu ülkeler katettikleri ekonomik gelişmeye parallel, kendi bilimlerini ve üretim tekniklerini geliştirebilir, üretimde çok ileri bir noktaya gelebilir, bu sayede de dünya işçileri ve halkları için bir örnek teşkil edebilirdi. Sonuç olarak da diğer ülkelere dünya emperyalist sisteminden kurtulmaları için yardımcı olabilecek pozisyonda olabilirlerdi.

İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra halk demokrasilerinden birisi bu dünya hareketini aldatmaya ve kapitalizmi restore etmeye başladı: Yugoslavya. Tito ve çetesi tarafından yönetilen bu ülke, bu Troçkistler, 1948’de kapitazlimi restore etmeye başladılar. Yugoslavya’yı ABD ve diğer emperyalist güçlere açmaya, sosyalist pazardan koparmaya başladılar. SSCB ve ABD’den bağımsız olduklarını iddia ederken, her açıdan ABD’nin boyunduruğunda oldular. Yugoslavya’da kapitalizmi diriltenler, Titocular açıkça Troçkist ve de açıkça ABD/İngiltere casusuydular!

İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra, “bağımsız” olduğunu iddia eden ama burjuva ve feodaller tarafından yönetilen diğer ülkeler de vardı; ve bunlar hiç de komünizmi desteklemeyip tersine komünizmle savaşmakla meşguldü. Bu ülkeler dünya emperyalist sisteminden kendilerini koparacak durumda olmayıp, bu onların da sonu anlamına geleceği için emperyalist sistemin son bulmasını sitemiyor, fakat kesinlikle dünya komünizminin son bulmasını istiyorlardı!

Stalin’den sonra, SSCB’de komünizmin ve halk demokrasilerinde de sosyalizmin kurulması pahasına desteklenen, işte bu ülkeler ve Yugoslavya idi. Sözde bağlantısız hareketi yürüten işte bu ülkelerdi. (Not 3)

(Not 3: 1953’ten sonra, SSCB, halk demokrasileri ve tüm partilerimiz genel olarak üçüncü yolcuların bir parçası oldu.

İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra emperyalizme karşı olan ve bağımsızlığa giden tek yolun kendi ülkelerini emperyalizme bağlayan zincirlerin koparılması olduğunu bilenlerin hepsi de, SSCB ve halk demokrasileri etrafında birleşik bir cephe oluşturuyordu. Bu emperyalist zincirden kopmaya karşı çıkan diğer tüm ülkelerse ABD etrafında birleşik bir cephe oluşturuyordu. Sözde “bağımsız” ülkeler ve “bağlantısız” hareket mensupları, aslında halkların emperyalizme karşıt her hareketinin içinde bulunan üçüncü yolculardı. Amaçları ise emperyalizme karşı SSCB etrafında oluşan birleşik cepheyi bölmekti.

Sonuç olarak, kökeni 1955 Bandung Konferansı’na dayanan “bağlantısızlar” hareketi, ülkelerin ve ulusların bağımsızlığına yönelik işte bu üçüncü yolcuları temsil ediyordu. “Bağlantısızlar” hareketi Stalin’den sonra gelen sözde komünist hareket tarafından destekleniyor, bunun da öncüleri arasında Kruşçev, Brejnev, Gorbaçov, Mao Zedung, EnverHoca, Kim İl Sung, Castro, ve elbette iyi bilinen yeni Troçki, hain, ABD ve İngiltere casusu Tito bulunuyordu! Öyle ki, bu “bağlantısızlar” Brejnev yönetimindeki Sovyetler Birliği Komünist Partisi’nin (SBKP) programındaki onurlu yerlerini almıştı!)

Bütün partilerimiz 1953’ten sonra üçüncü yolcu oldu. Devrimden ve silahlı devrimden en çok bahsedenler de dahil!

Komünist-demokratik hareketin bunlara ve diğer üçüncü yolculara açılması, hareketimizin tüm yönlerinde görülebilir.

İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra, uluslar ve ülkelerdeki yaşamın her alanında demokrasiye sınırlamalar getiren burjuva demokrasisinden daha farklı bir demokrasi türü olduğu ortaya çıkması, dünyanın tüm ülkelerinde halk demokrasisi hareketlerinin yolunu açtı. Dünyadaki tüm komünist ülkeler demokrasiyi savunarak öne çıkıp, demokrasinin gelişmesi ve halk demokrasilerine dönüşmesi talebinde bulundu. Bu durum emperyalist dünyanın sözde demokrasileri adına siyasi sorunlara yol açarken, bu sorunlar da onları halk demokrasilerinin hatta burjuva demokrasilerinin karşısında durmaya zorladı. Halk demokrasisi hareketi, ulusların ve ülkelerin bağımsızlığını ve demokratik yönetimi savunmak adına dünyanın her alanında gelişmeye başladı. Halk demokrasisi programı, kaçınılmaz şekilde proletarya demokrasisine götüren militan bir programdı. Bu program ülke ve ulusların emperyalist devletler zinciri içerisinde kalmasına, ABD emperyalizminin hükümranlığı altına girmesine tamamen karşıydı. İşte bu çaba da üçüncü yolcular tarafından sekteye uğratıldı; program bir uzlaşma, emperyalistlerin yönetimini ve ABD’nin boyunduruğunu koruma programına dönüştü.

Aynısı dünya barış hareketinde de oldu! Barış savunucuların ve savaş çıkarıcıların açıkça deşifre edilerek birbirinden ayrıldığı bir barış hareketi yerine, üçüncü yolcuların hareketin içine çekilmesiyle birlikte tüm hareket emperyalistlere savaş planlarında ve çıkardıkları savaşlarda yardımcı olan bir lafgüzarlık platformuna dönüştü. (Not 4)

(Not 4: Moskova’daki 1963 barış hareketi toplantısı Kruşçevciler tarafından davet edilen ve Bertrand Russel gibilerin başını çektiği işte bu üçüncü yolcular tarafından protesto edilerek terk edildi. Barış hareketinden zaten meşhur “Varşova Paktı”nın yürürlüğe girmesi ve bir sürü “bağımsız burjuva devlet”e askeri mühimmat sağlanması vs. yüzünden zaten ödün verilmişti. (SSCB ve halk demokrasileri askeri paktların şekillendirilmesine son derece karşı olup, böyle herhangi bir anlaşmaya da girmemiştir. Tersine, emperyalizmin savaş çığırtkanlarının NATO gibi askeri paktlarını deşifre etmiştir!) )

BM’nin, ulusların ve ülkelerin bağımsızlığı adına mücadele edilen, savaş çıkarıcıların ve halkları baskı altına alanların deşifre edildiği bir alan olmak yerine, bir lafgüzarlık platformu olmasına müsaade edilmiştir.

1953’ten sonra sosyalist pazarın dağılmasına neden olan tüm bu değişiklikler, Stalin’in kapitalist dünya pazarı ve kapitalist üretim tekniğiyle ilgili önerilerinde herhangi bir değişikliğe sebep oldu mu? 

Hayır olmadı.
Kapitalist dünya pazarı, kapitalizmin restorasyoncuları, en başta Troçkistler tarafından verilen tüm desteğe rağmen, üstelik de 1990’dan beri tek bir dünya pazarının açıkça kurulduğu şu an bugün bile hiçbir zaman stabilize olmamıştır. (Not 5)
(Not 5: Sadece şu basit gerçeği gözlemleyelim: SSCB’nin Titocu-Troçkist politikalar yüzünden olması gerektiği gibi olmayan üretim kapasitesinin %70’ten fazlasının yok edilmesinden, ticaretin değiş tokuş günlerine dönmesinden sonra bile, Rusya halen dünya kapitalist ailesine tam teşekküllü bir ortak olarak kabul edilmiyor – Troçkist yeni oligarklar emperyalist “partnerlerine” ne kadar yalvarırsa yalvarsın! )
Üretim tekniği 1953’ten sonra daha hızlı mı gelişti? Açıkça hayır. Bilgisayarlar 70, mikro çiplerse 50 yıldır zaten ortadaydı ve tam otomatik üretim o günlerden beri mümkündü. 1949 yılına ait tam otomatik Sovyet Piston Fabrikası dünyaca ünlüdür. Peki tam otomatik üretim nerede? Kapitalistlerin ve kapitalizm restorasyoncularının kabuslarında! Ve bir de tabii askeri toplu katliam teknikleri formunda halkların kabusunda!
Peki bu durum Stalin’in emperyalist ülkeleri yenen görüşlerinde bir değişikliğe neden oldu mu? Mesela Almanya’nın güçleneceği ve emperyalistlerin kendi aralarındaki çelişkilerin, hepsini de SSCB’ye karşı ve onunla savaşmak için birleştirmek yerine birbirleriyle savaşa götüreceği görüşü… - Peki İkinci Dünya Savaşı öncesinde ve sırasında aslında olan bu muydu?
Eh, hem evet hem hayır!
Komünist partilerin yapısındaki değişim yüzünden tüm emperyalist ülkeler, kendi uluslarına karşı hain konumunda olanlar tarafından yönetilmeye başlandı. Bu güçler bu ülkeleri ABD emperyalizminin boyunduruğu altına soktu; üstelik SSCB ve halk demokrasilerindeki kapitalizm restorasyoncuları tarafından da takviye edildi. Bu emperyalist ülkeler ayrıca SSCB ve halk demokrasilerinde kapitalizmi restore etmek, dünyanın tüm komünist partilerini reformist güçlere dönüştürmek ve sonuç olarak da dünya komünizmini yenmek için ABD cephesinde birleşti; ve başarılı da oldular.
Fakat bu birlik 1953 sonrası sözde komünizmi inşa eden SSCB ve sosyalizmi inşa eden halk demokrasilerine karşı değildi. Kapitalizmi gerçekten restore eden, sosyalist pazarı yok eden, kendileri ABD etrafında birleşen ve ABD’nin boyunduruğunu isteyen SSCB ve halk demokrasilerine karşıydı. İşte bu dönemde tüm ülkeler fonların ABD’ye aktarımında rol aldı, “hiç kimsenin karşı koyamayacağı” tam anlamıyla baskın bir askeri güç oluşturması ABD egemenliğini kabul etti.

“Batılı” emperyalistler arasındaki çekişmeler ancak Yunanistan’ın krizleri ve Almanya’nın söyleneni yapmayı reddetmesi sonucunda önem kazanmaya başladı. Tüm bu Brexit ve Trump olayları Almanya’nın ABD boyunduruğunu kırmaya kalkışmasının sonunda gelişen emperyalist tahakküm ilişkilerinin bir reformasyonudur. ABD egemenliğini sorgulamadan kabul etmek yerine onunla çelişmek Almanya’nın yarım gönüllü de olsa sergilediği bir tutum iken, koşulsuz kabul edilen ve uyulan ABD (ile birlikte İngiltere) egemenliğine birazcık olsun kafa tutulduğunu ancak bugünlerde görüyoruz! (Not 6)

( Not 6: Emperyalist güçler arasındaki, bahsettiğimiz tüm bu çelişkilerden kendi komünist tarihimiz adına tek bir sonuç çıkarabilirz:  Habire önümüze sürülen bir retorik perdesi altında saklanan gerçek, söz konusu tüm bu ülkelerin kendi ülke ve uluslarına karşı hain olanlar tarafından yönetildiği, ABD’nin hükmü altında olduğu, ve bu ülkelerin SSCB ve halk demokrasilerini kapsadığıdır. Bu gerçeği gizlemek adına kullanılan teorilerden biri de emperyalist ülkelerin bağımsız olduğu ve kendilerinin diğer ülkeleri baskı altında tuttuğudur. Oysa Almanya, Fransa, Japonya, İtalya (ve diğer küçük Avrupa ülkeleri) ve hatta İngiltere de, ülkelerini ABD boyunduruğuna satmış yerli hainler tarafından yönetilmektedir! Onlar sözde emperyalisttirler ve bir başkasına bağımlı olamazlar! İşte vatan hainlerini bu ülkelerin işçilerinin gözünden saklamak için kullanılan sözde “devrimci teori” budur!)

2.

1953’ten sonra sosyalizmin tüm ekonomik yasaları SSCB ve halk demokrasilerinde göz ardı edilmeye ve uygulanmamaya başlandı. Bu da kaçınılmaz şekilde kapitalimin 1990’daki restorasyonuna götürdü. Bu arada, 1990’lara kadar, bu durum sosyalist ülkelerin zayıflamasına, tam olarak Yugoslavya gibi değil ama ona benzer şekilde dünya kapitalist pazarıyla bütünleşmesine neden oldu. Aynı zamanda sosyalist pazar dağılarak dünya kapitalist pazarının bir parçası oldu ve sonuç olarak da bu pazarın genel krizlerinden etkilendi – tıpkı Troçki’nin onyıllar önce istediği gibi.

SSCB öyle gelişmiş bir sosyalist ükeydi ki, dağılması ve dolayısıyla etrafındaki “sosyalist pazar”ın çözünerek kapitalist pazara entegre olması, organize etmesi onyıllar almış bir süreçtir. Sosyalizmin ekonomik yasalarının uygulanmayışı ve dolayısıyla SSCB ve halk demokrasilerindeki yaşamın kaçınılmaz krizleri, ABD ve diğer emperyalist ülkelere karşı artan bağımlılık, dünya emperyalist düzenine siyasi entegrasyonla birlikte komünizmin çöküşünün arkasındaki ana nedendir. (Not 7)

(Not 7: Doğu Avrupa halk demokrasilerinin ve SSCB’nin 1980’lerin sonu, 1990’ların başında yok olması, ekonomilerinin eskiden olduğu gibi ayakta kalamamasıyla ilgili olmayıp, bu ülkelerin kapitalist dünya pazarının bir parçası olarak ABD/İngiltere boyunduruğuna girmesi, ABD ve İngiltere tarafından yönetilen dünya kapitalist pazarının da varlığını sürdürebilmek için yeni bir düzenlemeye ihtiyaç duymasından ileri gelir. Bu ülkelerin ekonomisinin yok edilmesi gerekli, yararlı ve yapılabilir görüldü, ve dolayısıyla yapıldı. Sonuç olarak bu ülkelerin üretim kapasitesi %70’e kadar düşürülerek yok edildi ve kapitalist dünya pazarına entegre olmaları ancak bu şekilde mümkün oldu.)
Fakat bu kadarla da kalmadı.

SSCB ve halk demokrasileri “bağlantısız” hareketi oluşturan sözde “bağımsız” ülkeleri destekleme sürecine başladı. Kapitalizmi yerleştirmeye yardımcı olan bir sürü proje ve sonuç olarak kapitalist dünya pazarı bu ülkelerin kullanımına sunuldu; bunun propagandası da meşhur “kalkınmanın kapitalist olmayan yolu” şeklinde yapıldı. Sonuçta bu ülkelere bir şeyler, sosyalist ülkelerin, SSCB ve halk demokrasilerinde sosyalizm-komünizmi inşa etmenin zararına sunuldu. Bu ülkeler de bu sayede dolaylı yoldan dünya emperyalist kapitalist düzenini daha iyi destekleyecek duruma geldi! “Bağımsız” ülkeler aynı zamanda SSCB ve halk demokrasileri tarafından bir sürü silahla donatıldı. Böylece sorunlarını silahlanma ve savaşlar yoluyla çözmeye zorlanan dünya kapitalizmine, savaşla ilgili siyasi ve maddi imkanlar SSCB ve halk demokrasilerinde kapitalizm restorasyoncuları tarafından sağlandı.

Böylece, Yugoslavya, Küba, Kore, Vietnam, Etiyopya ve Afganistan gibi daha bir dolu sözde sosyalist ülke, bu ülkelerde sosyalizmi inşa etmeye yaramayacak şekilde, derin bir harcama havuzu olarak kullanıldı. Bu durum kesinlikle tam tersine anavatanımızın –ve halk demokrasilerinin- potansiyelini kötüye kullanmaya ve bu ülkelerin sosyalizm-komünizmi kurmaktan uzaklaşmasına yaradı. (Not 8, 9 ve 10)

Not 8: Tito ve Troçki’nin SSCB’yi emperyalist bir güç, halk demokrasilerini de bu güce bağımlı ülkeler ilan ettiği iyi bilinmektedir. Hatırlayalım ki Yugoslavya ABD tarafından askeri ekipman, proje ve her türlü kredinin sağlanması için SSCB’ye “pas edildi”. İşte SSCB’ye dair bu “sosyal emperyalizm” fikri ilk olarak Troçki’den türeyip sonraları Tito tarafından öne çıkarıldı. Daha sonraları ise Çin, Arnavutluk ve diğerleri tarafından da benimsendi.

SSCB 1953-1991 yılları arasında emperyalist bir güç müydü? Hayır değildi. SSCB ve halk demokrasilerinde kapitalizmi restore ederek dünya komünist hareketini yok etmeye yardımcı olan bir güçtü. İkinci paralel pazardan, sosyalist pazardan kurtularak onun dünya kapitalist pazarına entegrasyonunu organize etmekle meşgul bir güçtü. SSCB ve halk demokrasilerinin (Çin ve Arnavutluk dahil), ayrıca bu kapitalizm restorasyoncuları ve sosyalist pazar yok edicilerine uyan komünist partilerin tüm aktiviteleri, en başta ve en çok kapitalizmi restore ederek dünya sosyalist pazarını ve sonuçta da dünya pazarını yok etmeye dönük aktiviteler olarak ele alınmalıdır. İşte bu sebeple bu devletlerin bu aktiviteleri emperyalizm (egemenlik) odaklı değildir. Restorasyon odaklıdır!

SSCB ve halk demokrasilerinin (Çin ve Arnavutluk dahil) politikaları sosyal emperyalist politikalar mıydı? Evet öyleydi, fakat bu ülkelerin kendisinin emperyalist olduğu anlamında değil. Bu ülkeler dünya emperyalizmine, ABD ve İngiltere’nin dünya egemenliğine adapte oldukları ölçüde sosyal emperyalistti. Komünizme ve sonuç olarak dünya proletaryasına ihanet ettikleri ölçüde öyleydiler. ABD ve İngiltere tarafından yönetilen, dünyanın emperyalizmin boyunduruğu altına girmesi organizasyonunda aktif bir katılımcı oldukları ölçüde öyleydiler.

Not 9: SSCB ve halk demokrasilerinin endüstriyel olarak aşırı gelişmiş, oldukça modern uluslar olması, ve dünya kapitalist pazarının bu ülkelerin üretim potansiyelini kapitalist bir şekilde dünya kapitalist pazarına dahil edemeyecek kadar dar olması yüzünden, bu ülkeler yavaşça çökertildi –ve bu halde bile endüstriyel olarak çökertilemedi-; ekonomik ve sosyal yollarla, tüm bu endüstriyel gelişmenin ortasında hayatı insanlar için zor kılarak çökertildi. Emperyalist güçler sadece fazla bir dirençle karşılaşmadan bu ülkeleri gerçekten yok edebileceklerini anladıklarında ve dünya ekonomisini yönetmek için de buna ihtiyaç duyduklarında harekete geçtiler, ve bunu da iktidardaki Troçkist hainlerin işbirliği sayesinde oldukça güzel başardılar.

*_Hatırlayalım ki bugün bile, tüm boyun eğer pozisyonuna rağmen Rus tekelci kapitalizmi dünya kapitalist ekonomik ilişkilerine kabul edilmemektedir. Çünkü bugün bile, Sovyetlerin yok edilişinden sonra dahi Rus kapitalizmi kontrol altında ve zayıf tutulmazsa, kapitalist dünya pazarının “normal bir parçası” gibi ticarete katılmasına izin verilirse, çok hızlı bir şekilde oldukça fazla sayıda yüksek kaliteli makine ve diğer tüm ürünlerin üreticisi olurdu. Kapitalizmin restore edildiği Troçki hükümeti Rusya’sı, basit bir hammadde üreticisi olarak tutulabilirdi, ve bundan daha fazlası da artık yapılabilir değildir. Putin ve destekçileri gibi bugünün Troçkistleri, daha fazlasını ne kadar isteseler de yapamazlar! Bir yandan dünya kapitalizmi 140 milyonluk Rusya’yı, _hammadde üreten ve görece iyi yaşam standartlarına sahip Norveç gibi bir ülkeye çeviremez. Öte yandan Rusya tüm ürün transferi ve kalifiye elemanları, emperyalistlere Sovyetlerden kalan zenginliğe rağmen halen çoğunlukla bir sanayi ülkesidir ve bu alanda iyi eğitimli işçi sınıfına sahip bir toplumdur. Rusya kontrol edilmelidir, kapitalist bir ülke olarak “özgürce” işlev yürütmesine izin verilmemelidir. Emperyalist dünyanın ucuz ürün kaynağı olan Çin, Hilferding’in kolonyal Çin’i bile, kapitalizmin 40 yıldan az süren tamamıyla bağımlı ve dünya emperyalizmine entegre edilmiş gelişiminden sonra, kontrol edilmesi gereken bir problemdir! Çin’i geçmişte sıkışmış bir halde, dünya kapitalizminin bir parçası fakat dünya kapitalist sistemine entegre olmadan tek başına bırakmanın daha iyi olduğunu düşünüyor olmalılar, fakat yine de Çin’in potansiyelinden korkuyorlar. İşte Rusya’nız, işte Çin’iniz, ne yapabilirsiniz bir görelim bakalım, Hindistan’ınız da yolda! Dünya emperyalizmi, atom bombaları ve her şeyiyle “çok fazla” teknolojiye ve çok fazla güç kaynağına sahip!

Not 10: SSCB’nin gücünü ilan etmek için kullanılan sözde uzay programı, sözde silah endüstrisiyle birlikte, potansiyelimizin yanlış yönlendirilmesinin bir örneği olarak görülmelidir. Ayrıca astronotlar ve onlar üzerinde de Kruşçev gibi “siyasi liderler” etrafında Holywood tarzı bir kişilik kültü yaratıldığını hatırlayalım. Star kültürü bir kült kültürü olup, Holywood, magazinler vb. yollarla şekillendirilen ABD’ye özgü kişilik kültünün bir parçasıdır.

Hareketin sadece SSCB ve halk demokrasilerinde değil, aynı zamanda onlara “radikal bir şekilde” karşı çıkmakla yükümlü, Çin gibi sözde sosyalist ülkelerde de amacından saptığı görülmelidir. Bu ülkelerin tarihi, hepsinin açıkça tek bir ortak nokta taşıdığını ortaya koyar: Sosyalizm-komünizmi inşa etmeye yönelik Lenin-Stalin planına karşı çıkmak ve kapitalizmin restorasyonundan başka hiçbir şey olmayan Titoist-Troçkist “sosyalizmi kurma” metodunu uygulamak..

Sonuç olarak bu sözde “devrimci” hareketler, hareketimizi proleter sınıf mücadelesi ve komünizmden ayırdı; Küba’daki gibi “zaferler”, kapitalizmin açıkça restorasyoncuları tarafından hem “devrimci” bir kılık takınmak, hem de dünya komünizm hareketini önemsiz burjuva maceraperestliğine yönlendirmek için kullanıldı. SSCB ve diğer halk demokrasilerindeki komünizm hainleri tarafından, bu ülkelere oralardaki işbirlikçi hainlerle el ele yapılan harcamalar, (tıpkı Tito ve Troçki’de olduğu gibi) sosyalizmi kurmanın bir yolu olarak öne sürüldü. Sosyalizm-komünizmi inşa etmenin Lenin-Stalin yöntemine karşı çıkıldığı müddetçe, bu işin bir sürü farklı yolu uygulandı! “Sosyalizmi kurmanın” bu yolları, kapitalizmi restore etmenin yollarından başka şey değildi. (Not 11)

(Not 11: Hiç kimse, öne sürdükleri anti-Troçkizm ve anti-Titoizm saçmalığına inanmamalıdır. Sosyalizm-komünizmi kurmanın Lenin-Stalin planının ayaklar altına alındığı objektif gerçeğine dair tek bir itirazlarını göremezsiniz, çünkü kendileri zaten bu işle iştigaldir; kendi yöntemlerince, sosyalizmi kurmanın “farklı yollarını”, Tito yaklaşımını denemektedirler. “Proletarya diktatörlüğü”ne karşı “halk devleti” safsatasına kimse inanmamalıdır; çünkü sosyalizmi kurmak değil kapitalizmi restore etmekle meşgul olan, kendi somut şartlarında sosyalizmi kurmanın Lenin-Stalin planını uygulamayan, bunun yerine Tito gibi sosyalizmi kurmanın “diğer yollarıyla” öne çıkanların proletarya diktatörlüğüyle zaten alakası yoktur.)

3.

Sosyalist ülkelerin sosyalizm ve komünizmi inşa etmek yerine kapitalizmin restorasyonuna kayması, sonuç olarak da bölünmenin (SSCB ve Çin) gerçekleşerek sosyalist pazarın dünya emperyalist pazarına, tek bir ve bölünmez bir dünya kapitalist pazarı (Troçki’nin kadiri mutlak sevgili pazarı) yaratmak adına uyumlanması, bunların hepsi de tüm kapitalist ülkelerin ABD ve İngiltere etrafında birleşmesine hizmet etti. Hepsi de ABD boyunduruğu altına girdi, yerli hainler tarafından yönetilmeye başlandı, bu arada da sosyalist ülkeler ABD’ye tabi olmak adına yollarından saptılar. (Not 12)

(Not 12: Küba’nın neden kötü durumda olduğunu hepimiz biliyoruz. Sosyalist pazar yok edildiği için değil, SSCB ve halk demokrasilerinde sosyalizm yok edildiği için değil, kendileri (Kübalılar) sosyalizmi kurmadığı için değil, hep ABD ambargasu yüzünden! ABD şu ambargoyu bir kaldırsa…)

İşte böyle burjuva fikirler hareketimizin gerisinde ifade edilmeye başlanarak, hareketimizi temsil etmekle yükümlü her türden hain için norm haline geldi!

1953’ten sonra

A)    Herkes “altın standarda” sahip para birimi olarak ABD doları ve İngiliz sterlinini kabul etti. ABD’nin ürünlerini Almanya, Fransa, İtalya, Japonya ve diğerlerine satması yerine, ABD ve İngiltere’ye satış yapmak için üretim yapılmaya başlandı. Bu da ABD ve İngiltere’den borç alınan para, onlar tarafından sağlanan fonlar, ve/veya onlar tarafından Almanya, Fransa, İtalya, diğer Avrupa ülkeleri ve Japonya’da kurulan üretim ve ticari kolaylıklar aracılığıyla gerçekleşti! Tüm bunlar ABD ve İngiltere’nin kolayca basabileceği dolar ve sterlin kullanarak gerçekleştirildi! Fakat egemenlik büyük ölçüde ABD ve dolara ait oldu.

  ABD işte bu şekilde tüm dünyada üsler kurabildi, “rakipsiz” silahlı kuvvetler geliştirdi ve emperyalist sistemi herkes için savunmak adına savaşlara girdi.

ABD’nin ortaya kağıt koyup dolar alma sistemi (ve doların altına endekslenmesi -1 oz, yani 28,35 gram altının 24 dolara eş olması), ürettikleri her şeyi satın almaları ve tüm üretim kapasitelerini, kapitalizmi restore etmeye çalıştıkları sırada SSCB ve halk demokrasilerinin emperyalist sisteme verdiği tüm desteğe rağmen, dolar üzerine kurmaları, Stalin’den en fazla 20 yıl sonra, 1970’lerin başında sona erdi. (Not 13)

(Not 13: Avrupa ve ABD’de dendiği gibi “serseri 60’lar”, bu ülkelerdeki “o güzel zamanlar”, sömürge ülkelerdeki aşırı fakirliğe, savaşa, SSCB ve halk demokrasilerinin de emperyalist ülkelere destek verişine tekabül eder.)

Almanlar işte bu şekilde 1970’lerin başında altınlarını talep ettiler! “İşte size mallar satarak biriktirdiğimiz tüm dolarlar, bize altın verin, 24 dolar başına 1 oz altın!” ABD ve Nixon da onlara nereye gitmeleri gerektiğini söyledi! Hayır dediler! 1 oz altının fiyatı 1000 doları aşmıştı ve 750 dolar civarında güç bela sabitlenmişti.

Bu Bretton Wood’ların ve doların “altın standardı”nın sonu oldu. (Tüm dünyanın ABD’yi kaç yıl boyunca 24 adeti 1 ons altına eş o dolarlar karşılığında ürünle nasıl da beslediğini düşünün! Birilerinin adına dolar dedikleri yeşil renkli bir kağıt basması, diğerlerinin ise her türlü makine, ham madde, toprak, askeri üsler, askerler ve yiyecek karşılığında bu kağıdı almaya doyamaması ne de iyi bir tezgah! Tekel bazıları için iyidir!

Kapitalist dünya ve kapitalizm restorasyoncularının dünyası, sonuç olarak dolar tekeline bir son verdi mi? Hayır vermedi. Bu tekelin yerini petro-dolarlar denen şey aldı, doların uluslararası ticaret ve yatırım aracı olması anlaşması herkes tarafından yerine getirildi, bu arada altının fiyatı da altın piyasası tarafından belirlendi. Tabii altın piyasası da ABD ve gelişmekte olan pek çok ülkenin altınını  “İngiltere (Merkez) Bankası”nda tutan İngiltere’nin tekeli altındaydı! (Venezüelalılar şu günlerde İngiltere’den altınlarını geri alamıyorlar! Tekelcilerin “yasalara uyan kapitalizmi” işte böyledir! Aynı şekilde Almanlar da ABD’den altınlarını alamıyorlar! Suudiler ve dolarlarla yüklü diğer petrol zengini Arap ülkelerinin altın ve gümüş biriktirmesine izin verilmiyor, bunları dünya pazarından yüklü miktarda satın almalarına izin verilmiyor. Sadece dolara sahip olabilecekleri ve onu da kapitalistlerin istediği gibi kullanabilecekleri söyleniyor!)

Bu dolar egemenliği, tüm finansal aktivitelerin İngiltere’yle el ele ABD’nin direkt boyunduruğu altında olmasından ileri geliyor! (Not 14)

(Not 14: Petrolün OPEC ülkeleri tarafından sözde ulusallaştırılması petrol zengini ülkelerin bir projesi değildi ve değildir; fakat Almanya gibi ülkelerde biriktirilen dolarların petrol satın almaya yönlendirildiği bir ABD/İngiltere projesidir. Bu şekilde biriktirdikleri dolarları, karşılığında altın talep etmek yerine petrol satın almak için harcamak zorunda kaldılar. Bu da petrol zengini ülkeleri dolar zengini yaptı. Dolar ise ABD tarafından kontrol edilmektedir. Petrol almak veya satmak için dolar kullanılması gerektiğini aklınızda tutun!)

Dolar tekelindeki petrol ticaretinin ve nasıl harcayacaklarını bilmedikleri kadar çok dolara sahip petrol zengini ülkelerin sadece bugünlerde ancak biraz zorlanmaya başladıdığını görüyoruz; bu da ABD ve İngiltere tarafından idare edilen dünyadaki sistemin genel problemleriyle oldukça yakından ilişkilidir. Bu durum petrol zengini ülkelerin ABD ve İngiltere ile ilişkilerinde değişimlere götürmekte ve götürecektir. Aynı zamanda İsrail’in de ABD ve İngiltere ile olan ilişkileri bazı değişimlerden geçmektedir. (Not 15)

(Not 15: Lenin, en basit formunda bile emtia üretiminin köleliğin başladığı günlerden beri faizciliğe götürdüğünü belirtir. Tekelci kapitalizm formundaki gelişmiş emtia üretimi, tekelci bankalar ve finansal hizmet endüstrisi tarafından uygulanan kocaman, canavarca ve tüm dünyayı kapsayan faizcilik formunda son bulacaktır! ABD ve İngiltere tarafından yönetilip, Fransa, Almanya, Japonya, İtalya, İsveç vb. ülkelerle birlikte el ele yürütülen günümüz faizciliğinin çapı öylesine büyüktür ki, tüm parçalarını yutmak üzeredir. ABD ve İngiltere işte bu nedenle faizcilik vasıtasıyla diğerlerini yutmaya çalışıyor, kendilerinin yarattığı bu sistem tarafından kendileri yutulmamak için.)
Sadece bugünlerde ABD dolarının tekelini ve onun tarafından yürütülen finansal aktivitelere son vermeye dönük yarım gönüllü bir girişim görüyoruz.
ABD doları tekeli; dünya finans oligarkları, dünya burjuvazisi ve feodalleri –dünya ulusları, demokrasi ve barışın bu düşmanları- tarafından ABD’ye sunulan tek tekel değildir.

  B)    ABD ayrıca (petrol gibi iyi bilinenler dışında tüm metaller de dahil) ham maddelerin kontrolünde de tekeldir. (Bu eğer arzu ederseniz Bayan Thatcher’ın meşhur “bizim petrolümüz ve araba ekonomimiz” deyişini özetler. Petrol ABD ve İngiltere’nin kontrolündeyken arabaları diğerleri üretir.) Neredeyse tüm “emtia” (yani satılacak mallar) ticareti üzerinde (kahve, çikolata, buğday, mısır, şeker, portakal suyu vs.) yine ABD tek başına, bundan başka özellikle de İngiltere ile birlikte tekeldir. Tüm bu malların üretimini ve satışını, ticaret üzerinde bulundurdukları tekel sayesinde kontrol ederler. “Metal ticareti”, “emtia ticareti” ve tüm bunların “geleceği” ABD ve İngiltere tekeli altındadır. Bu da dolar tekeli sayesinde tüm dünyadaki finansal aktiviteyi kontrol etmelerinden ileri gelir!

  Bu tekele son vermek için sadece şu günlerde yarım gönüllü bir girişim görüyoruz. Bu girişimin kendisiyse yine ABD/İngiltere egemenliğindeki tüm dünya sisteminde yapılan değişimlerin, dünya kapitalist sistemindeki değişimlerin bir parçasıdır.

  C)    Kapitalist güçler, özellikle de ABD, bilgisayar teknolojisi üzerinde tekele sahiptir. Öyle ki patlayan sözde “dot com” balonu bu alandaki tekelini kuvvetlendirmek için fonların ABD’ye transferinin bir yolu olarak görülmelidir. Yazılım tekeli ve onlara tanınan meşhur “entelektüel mülkiyet hakları” yine ABD’ye yaramıştır.- Mesela Microsoft gibi tüm yazılım şirketlerinin gerçek değeri nedir? Herkesçe üzerinde anlaşmaya varılan bir tekel olmadan neredeyse hiçbir şey! Bunu ise “sanal ortam” denilen internet üzerindeki tekel takip ediyor. Aksi halde Facebook gibi kağıt üzerindekinden öte değeri olmayacak şirketler dünyanın değerine bedel! Yine aynı şekilde tüm bilgisayar teknolojisini mümkün kılan mikro işlemcileri üreten İntel’e rakip çıkacak pek üretici bulamazsınız! (Not 16)

(Not 16: Okuyucu özellikle de bu alanda kapitalizm restorasyoncularının oynadığı rolün farkına varmalıdır. Dünyada (mikro çip kullanmayan) bilgisayar üretebilen ikinci tesis 1952’de SSCB’de kurulmuştu. Bu sayede 1956’dan itibaren pek çok işlem tamamen otomatikleştirilmişti. Bunun ardından bilgisayarlaştırma ve otomasyon teknolojisinin sonu geldi. Bu alandaki tekel ise ABD’ye bırakıldı. Otomasyonu ve sonuçta yüklü miktarda üretimi mümkün kılacak olan bilgisayarlaştırma teknolojisi rededildi. Planlamayı çok kolaylaştırıp direkt hale getirecek, sonuçta da komünizme geçişi çok kolaylaştıracak olan bilgisyarlaştırma reddedildi. Aynı zamanda tüm planlama yönetimi adeta bir yoyoya çevrildi, sosyalizmin ekonomik yasalarını uygulamak da böylece imkansız hale geldi. Kapitalizm restorasyoncuları bu şekilde ekonomiyi çıkmaz bir yola götürdükleri gerçeğinin öyle kolayca ve bariz görülebilir olmasını istemediler; otomasyon teknolojisini kullanarak üretimde bolluğa ulaşmayı da kesinlikle istemediler, ve sonuç olarak tüm mülklerin bu bolluk üzerinde temellenecek olan komünal mülke dönüşmesini istemediler. “Ürün ticareti”ne karşı çıkarak “emtia ticareti”ne takılıp kalmaları da şüphesiz bu nedenledir! Planlamanın bilgisayarlaştırılmasına ve yine bilgisayarlaştırma yoluyla üretimin otomasyonuna karşı çıkmaları da bu nedenle şaşırtıcı değildir.

Şunu da unutmayalım: “Devrimci şiddet”le gelecek olan “proletarya diktatörlüğü”ne dayalı devrimi savunanlardan tek birinin bile bilgisayarlaştırma gibi, ister SSCB’de ister halk demokrasilerinde yahut kendi ülkelerinde olsun, modern proleter sosyalizm-komünizmi kurmamak gerçeğiyle direkt ilişkili tatsız bir konuya değindiğini hayatta göremezsiniz. Fakat devrimden bashetmek ucuz ve ganidir!)

D)    Tüm bunlar sonucunda gizli istihbarat servisleri dahil askeri güç üzerinde de bu ülkeler tekele sahiptir. İngiltere’nin askeri ve istihbarat eylemlerinde ABD ile “özel bir ilişkisi” olduğu asla unutulmamalıdır. Hele ki ABD ve İngiltere’de, aynı zamanda İngiltere kontrolü altındaki Kanada, Avustralya veYeni Zelanda’da olan biten her şeyi görüp duyan “5 göz”ü de unutmamalıyız. İşte bu “5 göz” sayesinde gerçekleşen, bilgisayarlaştırma, internet ve iletişimin tüm formları üzerindeki üzerindeki tekel, ABD ve İngiltere tarafından yönetilen bugünkü istihbarat aktiviteleri ve askeri aktiviteler için merkezi öneme haizdir.

E)    Tüm bu tekeller ABD ve İngiltere’nin, Amerikan kozmopolitanizmi yoluyla “kültür ve etik” üzerinde kurduğu tekel etrafında döner! “Birey kültü”nü hatırlayalım. Bu kültür, bu kült kültürü sayesinde “para kazanan”, zengin ve ünlü olan “kişilik kültleri”, yani sanat, edebiyat, her tür medya, bilim ve politika “starları” etrafında döner. Ordu ve kraliyet aileleri bile bunun bir parçasıdır. Eğer tüm casuslar ortaya çıkıp kendileri için bu “ün” ve servetten birazını talep ederse şaşırmayın!

Savaş çıkarıcıların insanlığa karşı suç işleyen suçlular değil, roman, gazete, büyük ve küçük ekran “kahramanı”; savaş propagandacılarının insanlık suçlusu değil yazar, sunucu ve buna benzer şeyler olduğu; bilim ve teknolojiyi toplu katliamcılar için daha da büyük ve “daha da iyi”  ölüm kampları inşa etmek için kullananların adına bilim insanı dendiği; fahişeliğin hem kadın hem erkek yine fahişelerin kendisi tarafından seçme hakkı olarak savunulduğu ve buna bir son vermek isteyen herkesin fahişe olma hakkını savunmak uğruna yine fahişeler tarafından yerlere vurulduğu (tıpkı bir Rus televizyon dizisinde olduğu gibi!). Milyonları aç bırakan ekonomik politikaları üretenlerin “en iyi ekonmistler”, savaş çıkarıcıların (Nobel ödüllerinde olduğu gibi) barış yapıcılar olarak onurlandırıldığı, işte bu gangster, cinayet hikayeleri, “seks, uyuşturucu ve rock and roll” kültürü; onur, şeref, ve dürüst iş yapmanın tasvip edilmediği bu düpedüz toplumsal çürüme ABD ve İngiltere liderliğinde gerçekleşiyor olup, bu kozmopolitan “kültür” ve “etik” tekelinde yer alan herkes de yine ABD ve İngiltere tarafından gönüllü ve boyun eğer bir şekilde yönetilmektedir.

-X-
TOPLUMUN EKONOMİK YAPISI

Toplumun ekonomik yapısında üretim temeli oluşturur. Onun hareketinin kendine özgü kanunları, kuralları vardır.
Ürünlerin (üretim araçları ve tüketim araçları) değiştirilebilmesi (ürün ticareti) için açıktır ki önce ünlerin farklı üreticiler tarafından üretilmesi gereklidir. Önce ürünler üretilmelidirler ki sonra onlar değiştirilebilsinler. Üretim olmamış değişim olamaz. Dolayısıyla değişim (ürün ticareti) üretimin bir fonksiyonu, onun bir ürünüdür. Dolaysısıyla yansıma kategorisine girer. Değişim (ürün ticareti) üretimin bir yansıması, onun ilk yansımasıdır. Birinci yansımadır.
Değişim (ürün ticareti) bu nedenle kesin kes üretime bağımlıdır. O olmamış olamaz. Ama bir kere ortaya çıktıktan sonra kendi relatif-göreceli olarak bağımsız kanunlarına, kurallarına da kavuşur.
Üretim ve değişim bu çerçevede birbirlerini etkileyen bir hareket tarzına sahiptirler. Üretimdeki gelişmeler değişimi doğrudan etkiler. Ama değişimdeki gelişmeler de üretimi şu veya bu şekilde etkiler.

Değişim süreci (ürün ticareti) üretime bağımlı olan gelişmesi içinde paraya yol açar. Paranın temel görevi eşdeğer olmasıdır: farklı somut emek türlerinin (terzilik, demircilik, vb.) ürünü olan ürünler aynı zamanda tüm bu farklı somut emek türlerinin içinde barındırdığı soyut emeğin de taşıyıcılarıdır (ürünün üretilmesi için gerekli olan emek zamanı miktarı). Her ürün belirli bir miktar soyut emek ürünüdür. Değişim sürecinde farklı somut emek türlerinin ürünü olan ürünler içlerinde barındırdıkları (toplumsal olarak gerekli) soyut emek miktarı temelinde birbirine eşitlenirler. Üretilmeleri için harcanan toplumsal olarak gerekli emek zamanı miktarına göre birbirleriyle eşitlenir ve değiştirilirler.

Bu süreç başlangıçta, değişimin takas şeklinde olduğu dönemde farklı ürünlerin birbirine eşitlenmesi temelinde yapılırdı. Alışverişteki, değişimdeki her bir birey hem alıcı hem verici olarak şu veya bu ürünün sahibiydi ve ürünler içlerinde barındırdıkları soyut emek miktarına dayanarak belirli miktarlarda karışlıklı değiş tokuş edilirdi. Bu dönemde bütün ürünlerin ortak bir özelliği hepsinin birbiriyle değiştirilebilir olmalarıdır. Bu dönemde ürünlerin birbirleriyle değiştirilebilmesi onların ortak özelliğidir.

Değişim süreci gelişmesi içinde ürünlerdeki soyut emek miktarını temsil eden özel bir ürüne, paraya yol açmıştır. Para bütün ürünlerle değiştirilebilmek özelliğini kendi bünyesinde toplamış, bu özelliği tekeline almıştır. Bütün ürünlerle değiştirilebilme özelliği paranın tekeline girmiştir. Böylece de bütün diğer ürünler diğer ürünlerle değiştirilebilmek özelliğini yitirmişlerdir.

İki şey arasındaki ilişkide ortak bir özelliğin ilişkinin bir kanadı tarafından yitirilmesi ve sadece ilişkinin diğer kanadında toplanması o ilişkinin antagonist-düşmanca bir ilişki olduğunu ortaya koyar. Bu şartlarda ortaya çıkan zıtlara da antagonist-uzlaşamaz zıt-düşmanlar denir. Değişimin gelişmesi sırasında para ve tüm diğer ürünler arasında ortaya çıkan bu ilişki antagonist bir ilişkidir.

Para bir kere ortaya çıktıktan sonra, onun konumu üretim ve değişimdeki gelişmelere bağlı olarak değişikliklere uğrar. Başlangıçta basit bir değişim aracı olan para gelişmesi içinde mesela sermayeye (kapital) dönüşür ve bugünler açısından önemli olan bir gelişme olarak, paranın kendisinin parayla değiştirildiği bir alan, para değişimi alanı (para ticareti) ortaya çıkar. Bu ürün değişimi (ürün ticareti) alanı için onun birinci yansıması olan bir alanıdır, çünkü ürün değişimi olmamış para olamaz, para onun bir ürünüdür. Paranın kendisinin kendisiyle değiştirildiği değişim alanı (ürün ticareti değil de para ticareti) değişimin (ürün ticaretinin) ilk yansıması, üretim alanının ise ikinci yansımasıdır. Para ticareti alanı üretim alanının yansımasının yansımasıdır.

Para değişimi (para ticareti) bu nedenle kesin kes üretime ve ürün değişimine (ticarete) bağımlıdır. Onlar olmamış olamaz. Ama para değişimi (para ticareti) bir kere ortaya çıktıktan sonra kendi relatif-göreceli olarak bağımsız kanunlarına, kurallarına da kavuşur.

Üretim ve değişim (ürün ticareti) ve para değişimi (para ticareti) bu çerçevede birbirlerini etkileyen bir hareket tarzına sahiptirler. Üretimdeki gelişmeler değişimi (ürün ticaretini) doğrudan etkiler, para değişimini (para ticareti) hem doğrudan hem değişim (ürün ticareti) üzerindeki etkileri üzerinden etkiler. Ama değişimdeki (hem ürün ticaretindeki hem de para ticaretindeki) gelişmeler de üretimi şu veya bu şekilde etkilerler. Ve aynı şekilde ürün değişimindeki (ürün ticareti) gelişmeler para değişimindeki (para ticareti) gelişmeleri etkiler. Ve tam tersi.

Para ticareti bugün gelinen yerde muazzam boyutlara varmıştır ve kendi içinde paradan oluşan pek çok ürünler (mali ürünler adı altında) üretmiştir. Para ticareti üretim alanından iyice kopuk bir alan ise para ticareti alanında ortaya çıkmış olan bu 'ürünler' (mesela 'futures' ve ‘türevler’) üretimden hemen hemen tamamen kopmuş durumdadırlar. Bizzat paranın kendisi üretimden ve ürün ticaretinden tamamen kopmuş konuma doğru sürüklenmektedir (kripto para). Finans oligarşinin dünyayı kontrol etmek için kullandığı ve muazzam boyutlara varmış bir para ticareti yapılanması oluşmuştur. Bu yapı tamamıyla parazitik bir yapıdır. Bu mali ticaret alanının kendi içinde geliştirdiği ve yol açtığı son kriz (2008) ve onun hem ürün ticareti hem üretime olan etkileri malumdur. Bugün yeni bir ekonomik krizden dem vurulurken yine mali krizden, para ticareti alanındaki krizden bahsedilmektedir. Lenin’in ‘meta üretimi tefecilikle başladı dünya çapında ve muazzam boyutlarda tefecilikle sonuna doğru ilerliyor’ tespiti gözle görülür bir aşamaya gelmiştir.

ÜRETİM
Şunu gördük. Mal üretimi olmazsa mal ticareti de olmaz. Mal ticareti yoksa para da yok, para yoksa para ticareti de yok. Dolayısıyla ekonomik yaşamımızın temeli, mal üretimidir. Yani üretme.
Peki üretim nedir?

  1. ÜRETİM BİÇİMİ
    İnsanlar yaşamak için üretmek zorundadırlar. Yani doğaya müdahale etmek zorundadırlar. Üretim yapmak için doğaya müdahale ederken birbirlerine de müdahale ederler. Bu da üretimin toplumsal yönüdür. Üretim her zaman toplumsaldır.
    Başka bir deyişle, üretim biçimi:
    i) Üretici güçlerin (ki bu insanların doğayla olan ilişkilerini yansıtır) ve
    ii) Üretim ilişkilerinin (ki bu da insanların birbirleriyle olan ilişkileridir) bir birliğidir.
    Ancak bu ikisinin birliği sayesinde belli bir üretim biçimi oluşur.
    Üretici güçler ilişkinin maddi yönünü oluşturur ve a) üretimde kullanılan aletleri ve b) belli üretim deneyimleri ve emek becerileri sayesinde bu aletleri kullanan insanları içerir.
    Üretim ilişkileri, ilişkinin sosyal yönünü oluşturur. Üretim her zaman sosyaldir. Üretim yapmak için doğaya müdahale eden insanlar, kendi aralarında da belli ekonomik ilişkiler oluştururlar. Bu ilişkiler, üretim araçlarının mülkiyet ve denetim biçimine bağlı olarak, baskı veya işbirliği ilişkileri olabilir.
    Üretici güçler ilişkinin pozitif yönüdür. Bunlar sürekli olarak gelişirler.
    Üretici güçler arasında üretim aletleri en devrimci olanıdır.
    Üretim ilişkileri ilişkinin negatif yönüdür.
    Bunlar sürekli olarak tahrip edilir ve yenilenirler. Üretici güçlerdeki değişiklikler ve gelişmeler, üretim ilişkilerinde değişiklikleri ve gelişmeleri gerekli kılar. Bu üretim ilişkileri er ya da geç yadsınırlar ve yerlerini yeni üretim ilişkilerine bırakırlar.

  2. ÜRETİM İLİŞKİLERİNDEN SOYUTLANMIŞ ŞEKLİYLE ÜRETİM
    Yapacağımız analiz açısından, üretimin sosyal yönünü bir yana bırakırsak, üretim ilişkilerinden soyutlanmış üretimle, yani insanın yalnızca doğayla olan mücadelesiyle karşı karşıya kalırız: insan, zihinsel ve bedensel yeteneklerini kullanarak, emeğinin araçları1 vasıtasıyla, emeğinin sübjesi2 üzerinde çalışır ve bunları kendi gereksinimlerini karşılayacak şeyler haline dönüştürür3.
    Bu yönüyle ele aldığımız üretimin temel unsurlarına bir bakalım.


A. EMEĞİN SÜBJELERİ
Doğa tarafından kendiliğinden bir şekilde sağlanan ve insanın işlediği her şey, emeğin sübjesini oluşturur. Bakir toprak ve su emeğin evrensel sübjeleridir. Doğa, bakir ormanları, maden cevherlerini, balıkları, vb. üretir. Bunlar için herhangi bir emek harcanmaz. Diğer yandan, eğer emeğin sübjesi, daha önceki bir emeğin ürünüyse buna hammadde adı verilir. Bakir ormanlardan kesilen ağaçlar, topraktan çıkarılan maden cevherleri, işlenmek üzere denizlerde yakalanan balıklar, hep hammadde haline gelirler. Çünkü bunlar üzerinde emek harcanmıştır.

B. EMEĞİN ARAÇLARI
Emeğin sübjesini işlerken insan tarafından kullanılan basit ya da karmaşık her şey, emeğin aracıdır. Doğa bunların bazılarını kendiliğinden bir şekilde sağlar. İnsanın uzuvları (organları, elleri, kolları, vb.), taşlar, kemikler, toprağın kendisi, bunlardandır. Emek geliştikçe, emeğin özel olarak hazırlanmış araçları da üretilir. Emek araçları insanların emeklerini emeğin sübjesine aktarmak için kullandıkları aracılardır.
Emeğin araçlarından bazıları, emeğin sübjesine doğrudan aktarılmasında kullanılır. Bunlara üretim aletleri denir. Bu üretim aletlerinin mekanik olanlarına üretimin kemikleri ve kasları; emeğin işlediği materyalleri içinde tutmak için kullanılanlarına üretimin dolaşım sistemi; bunların çalışmalarını izlemek için kullanılanlarına üretimin duyu sistemi; son olarak hepsinin çalışmasını kontrol edenlere de üretimin sinir sistemi veya beyni diyebiliriz.
Emeğin araçlarından bazıları, emeğin sübjesine doğrudan aktarılmasında kullanılmaz. Ancak bunlar olmadan da üretim ya olanaksız ya da çok kısıtlı olur. Toprak bu türden evrensel bir araçtır. Daha önceden harcanmış emeğin ürünleri olan bütün binalar, ulaşım ve iletişim araçları da bu kategoriye dahildir.

C. SOYUTLANMIŞ ŞEKLİYLE İŞ
İnsanlarla doğa arasındaki maddi ilişki -ki bunu insan başlatır, düzenler ve kontrol eder-, insanın bu eylemi, iştir. Her insan iş yapmak için bedensel ve zihinsel kapasiteye sahiptir ve buna emek gücü1 adını veriyoruz. Bu gücün kullanılması, işin kendisidir. Herkesin sahip olduğu bu kapasite durağan değildir. Emeğin araçlarının gelişmesiyle birlikte gelişir ve sonuçta emek becerisinin gelişmesine yol açar. İş insanlar tarafından yapılır ve çalışan kitleler insan toplumunun temel üretici gücünü oluşturur.
İnsanlar emeğin araçlarını kullanarak emeğin sübjelerini işlerler ve bunları gereksinimlerine uygun bir şekle dönüştürürler, sonuçta ortaya çıkan bir kullanım değeri yani üründür.

  1. ÜRÜN
    Yalnızca madencilik, balıkçılık, ormancılık gibi, ürünlerin doğadan olduğu gibi çıkarılıp alındığı sanayi dallarında emeğin sübjeleri doğa tarafından kendiliğinden bir şekilde sağlanır. Sanayinin bütün diğer dallarında, başka sanayilerin ürünleri olan hammaddeler kullanılır. Birisinin ürünü, diğerinin hammaddesidir.
    Hammaddeler, bir ürünün asıl maddesi olabilecekleri gibi, yardımcı maddesi de olabilirler.
    Yardımcı madde olarak kullanılan hammadde, emeğin araçları tarafından tüketilebilir; işlenen asıl maddede değişiklikler yapmak üzere kullanılabilir; ya da işin yapılmasına yardımcı olmak üzere kullanılabilir.
    Bir ürün, değişik sanayi dallarında hammadde olarak kullanılabilir; bir sanayi dalında hem emeğin aracı hem de hammadde olabilir; bir sanayi dalının ürünü olabilir ve aynı zamanda aynı sanayi dalında hammadde olarak kullanılabilir; hem insanlar için bir tüketim maddesi, hem de bir sanayi dalı için hammadde olabilir. Başka bir deyişle, bir kullanım değerinin hammadde mi, emeğin aracı mı, yoksa ürün mü olduğu, üretim sürecindeki rolüne bağlıdır ve bu sürecin dışında hepsi de üründür.
    Bütün hammaddeler son aşamada ya emek araçlarının ya da bireysel tüketim araçlarının üretiminde kullanılırlar. Emeğin araçları, üretim sürecinde hammaddelerin, emek araçlarının ve bireysel tüketim araçlarının üretilmesi için tüketildiklerinden, bu sürecin en son aşamasında ortaya çıkan şey, insanların maddi ve kültürel gereksinimlerinin karşılanması için harcanan bireysel tüketim araçlarıdır.
    Bu tüketim araçları bireysel tüketiciler tarafından tüketilir. Bu tüketim sayesinde de tüketicinin kendisi, yani insanlık varlığını sürdürüp gelişir.
    Dolayısyla her ürün onun üretimi için harcanan emek miktarının depositörüdür.

  2. TOPLUMSAL ÜRÜN
    (az önce ürünü ele almıştık)

    Bu nedenle, maddi biçimiyle göz önüne alındığında toplumun toplam ürünü, toplum tarafından üretilen bütün hammaddelerden, emeğin araçlarından ve tüketim araçlarından oluşur. Bu üretim sürecinin en son aşaması da insanın kendisidir, insan toplumudur. Dolayısıyla da insanın gereksinimlerinin karşılanmasından kopuk bir üretim, yeryüzünden silinmeye mahkumdur.
    Emeğin araçları arasında, üretim aletleri en devrimci olanıdır. Bunlar sürekli gelişirler ve diğer emek araçlarının ve insanın emek becerilerinin gelişmesine yol açarlar. Üretim aletleri aynı zamanda insanların hangi sosyal şartlarda üretim yaptıklarının veya hangi sosyal şartlarda üretim yapmak zorunda olduklarının da göstergeleridir.

  3. MALLARI-ÜRÜNLERİ ÜRETMEK İÇİN GEREKLİ Emek Süresini HESAPLAMANIN FİZİKSEL-DOĞRUDAN ŞEKLİ!
    Her ürün, onları üretmek için harcanan emek zamanına sahiptir. Aslında ancak üretimlerine emek harcanırsa ürün olabilirler, yoksa doğanın ürünüdürler ve insanlar tarafından kullanılacaksa doğadan alınmaları ve dolayısıyla emek harcanması gerekir.
    Gelin şimdi üretimde harcanan emek süresinin nasıl hesaplanacağına bakalım.
    Bunu yapmanın iki şekli vardır. Biri parasal, yani dolaylı, diğeri fiziksel, yani doğrudan.
    Dolaylı yöntemi bir kenara bırakalım. Ürünlerin üretiminde harcanan emek zamanını sadece Üretimde harcanan emek zamanını hesaplamanın fiziksel, doğrudan şekline bakarak, anlayabiliriz. Bunu anlamak, para ve meta üretiminden nasıl kurtulacağını anlamak için de gereklidir. Ve kapitalizmin krizlerini de!
    Bu süreç en açık şekilde Marx’ın “Kapital”de en başta anlatılıyor. Fakat biz belirli bir ürüne üstünkörü bir göz atacağız ve bu şekilde, yalnızca üretiminde harcanan emek zamanının doğrudan nasıl hesaplanabileceğini değil, aynı zamanda üretim sürecinin toplumsallaşmasının gelişiminin günümüzde ne kadar ilerlediğini de görebiliriz.
    Madem Troçkistler ve Anarşistler gibi her türden “akıllı insan”ımız var ve madem onlar bile bu ürünü kullanıyor ve madem ona “akıllı” deniliyor, biz de “akıllı telefon”a bir bakalım!

“AKILLI TELEFON”
Bir akıllı telefonun birçok parçası vardır. Bunların hepsi değil ama bir kısmı şunlardır; piller, mikro-çipler, kamera, yazılım, camdan olan ön ekranı, metal/plastik olan kasası… Piller için lityuma ve diğerlerine ve pilleri üretecek birine ihtiyacınız var. Ve pilin üretilebilmesi için birinin lityum vb. üretmesi gerekiyor. Mikro-çipler için saflaştırılmış silikaya, altın vb. ihtiyacınız var ve mikro-çipleri üretecek biri ve saflaştırılmış silis ve altını üretecek biri vb. ihtiyaç var. Kameralar için lenslere ve diğerlerine ve kamerayı üretecek birine ihtiyacınız var. Ve kameraların üretilebilmesi için birisinin lens vb. üretmesi gerekiyor. Ve elbette birilerinin akıllı telefonu çalıştıracak yazılımı yazması gerekiyor. Pili şarj etmek için elektriğe ihtiyacınız var. Birilerinin elektriği üretmesi gerekiyor. Elektriği üretmek için bir elektrik santralına ihtiyacınız var. Birinin elektrik santralini üretmesi gerekiyor. Santral gaz/petrol/kömür kullanıyorsa, birinin bunları üretmesi gerekir. Bunları üretmek için birinin onları çıkarması gerekiyor. Madencilik yapmak için birinin madencilik ekipmanı üretmesi gerekir. Ve gaz/petrol/kömürün elektrik santraline taşınması gerekiyor. Nakliye için gaz ve petrol boruları veya tankerlerin üretilmesi gerekir. Petrol vb., işlenmek üzere rafinerilere taşınması gerekir. Birilerinin rafinerileri yapması gerekiyor. Ve ürünlerini elektrik santrallerine nakletmek gerekli. Santrali ve rafinerileri, madenleri ve petrol vb. için ulaşım araçlarını inşa etmek için çelik, beton vb. gerekli. Yollara da ihtiyaç duyulabilir. Elektriğin akıllı Troçkist ve Anarşist'in evine ulaşması için, elektrik santralinden ve evin içinden elektrik kablolarına ve akıllı telefon için bir şarj cihazına ve akıllı telefonu evdeki elektriğe bağlamak için kablolara ve bağlantılara ihtiyaç vardır.. Ayrıca bu akıllı telefonun diğer akıllı telefonlarla ve her türlü “servis sağlayıcı” ile konuşabilmesi için uydulara ve sinyal noktalarına, interneti doğrudan değil de evdeki Wi-Fi üzerinden kullanacaklarsa da internet bağlantısına ihtiyaç vardır. Uydular için birçok parçaya ve onları üretecek birine ve onları uzaya gönderecek roketleri üretecek birine ihtiyaç var… Tabii birilerinin akıllı telefonun farklı parçalarını bir araya getirmesi gerekiyor ki akıllı telefon olsunlar ve bu günlerde birisinin bunları toplu olarak satın alması ve akıllı Troçkist ve Anarşist'e tek tek satması gerekir -ve akıllı Troçkist ve Anarşistin akıllı telefona zarar vermesi durumunda akıllı telefon için servis de gerekecektir. Ve elbette akıllı Troçkist ve Anarşist için birileri akıllı telefonun sisteme “bağlantısını” sağlamak zorundalar!
Ve devam edebiliriz.
Dolayısıyla, bu basit akıllı telefon işin aslında çok sosyal bir üründür. Gerçekten çok sosyal bir ürün. Üretim ve servis sisteminin bir parçası arızalanırsa, akıllı telefon artık yok, olsa bile bir işe yaramıyor ve bu nedenle bu akıllı telefon değil, güzel görünümlü bir şeydir! Görünüşlerini beğendiyseniz, öyledir!
Tüm bunların birileri tarafından üretilmesi gerektiğinden daha önce bahsetmiştik!
Başka bir deyişle, birisinin belirli bir süre boyunca belirli bir tür emek harcaması gerekir!
Tüm bu işlemler için, akıllı telefonu üretmek ve kullanmak için ihtiyaç duyulan tüm bu ürünler için, tüm bu ürünleri üretebilecek yetkinliğe sahip çalışan insanlar olmalıdır. Bu farklı türdeki emekleri olan insanların, bu farklı türden emekleri gerçekleştirme ve dolayısıyla bu ürünleri üretebilme yeteneğine sahip olmaları gerekir. Ayrıca bu ürünleri üretmek için bu farklı emek türlerini gerçekleştirmek için zaman harcamaları gerekir. Mikro-çiplerin kullanıldığı bu günlerde, “robotların” ve otomasyonlu üretimin olduğu bu devirde bile, çalışan insanların farklı türden işler yapabilme becerisi olmadan ve onlar bu yeteneklerini kullanarak belli bir süre emek vererek yukarıda bahsedilen farklı şeyleri, üretmezlerse hiçbir şey yapılamaz.
Santrali üreten ve sonra elektrik üretmek için kullanan onlar, bu elektriği tüm diğere ve gerekli ürünlerin bu arada akıllı telefonun üretilmesi için farklı fabrika, maden vb. dağıtan onlar; bu elektriği farklı evlere göndererek akıllı telefonların şarj olmasını sağlayan onlardır. Dünyanın her yerinde dönüştürüp akıllı telefonlara ulaştıracak Uyduları, roketleri, sinyal noktalarını üretenler onlardır. Akıllı telefonun işlevlerini yerine getirebilmesini sağlayan, farklı türde işler yapma ve bunu belirli bir süre gerçekleştirme yetenekleriyle yine onlardır!
Açıktır ki, nasıl her elektrik santrali üretimi, harcanan belirli bir emek zamanı temsil ediyorsa, her farklı emek türü de bu emek türünün üretiminde harcanan belirli bir zaman miktarını temsil eder. Bu nedenle, her emek türü farklı emek yoğunluğunu temsil eder, hepsi farklıdır ve farklı emek türlerinin her saniyesi, harcanan emek zamanının farklı miktarını temsil eder. Şunun veya Bunun üretiminde harcanan emek zamanı hesaplanırken bunun dikkate alınması gerekir. Dikkate alınmadığı takdirde eşitlik ilkesi uygulanmayacaktır. Bolluk elde edene ve böylece herkesten yeteneğine göre herkese ihtiyacına göre ilkesini kullanmaya geçene kadar, bu ilkeyi tutarlı bir şekilde uygulamamız gerekir! Akıllı Troçkistlerimiz ve Anarşistlerimizin yararı için bunu ilerde ele alacağız.
Akıllı telefonların üretilmesi (ve kullanılması) için ve genel olarak bir ürünün üretilmesi için gereken emek süresinin hesaplanmasına geri dönersek, her bir ürünün üretiminde harcanan emek süresini bilmemiz gerekir ve yukarıda belirtildiği gibi ele alınması gereken pek çok farklı ürün vardır. Öyle ki bir ürünün, diyelim ki bir fabrikada üretimi sırasında sadece ne kadar zaman harcandığının bilgisinin yanında, fabrikanın üretiminde, hammadde vb. üretiminde ne kadar zaman harcandığının bilgisine de ihtiyacımız vardır.
Bunu yapmak mümkün mü?
Tabii ki!
Her şeyden önce, kapitalist koşullar altında her fabrikadaki her üretim süreci çok iyi planlanmıştır ve her süreç için gerekli zaman çok kesin ölçülür. Nihai ürünü üretmek için fabrikada ihtiyaç duyulan her farklı süreç, üretimin her aşamasında ihtiyaç duyulan farklı emek türlerinin yanı sıra bu tür emek kullanılarak harcanacak emek zamanının da ölçümü sağlanacak şekilde planlanır. Aksi halde fabrika düzgün çalışamaz. Ancak fabrikada üretim planlanırken, daha geniş toplumda rekabet üstündür, yani üretim planlanmamıştır. Tekelci kapitalist koşullar altında, fabrikadaki planlama daha da ileri götürülür, farklı süreçlere (örneğin petrolün çıkarılmasından, petrolün rafinerilere taşınmasına ve ardından rafinerilerin son ürünlerinin farklı fabrikalara veya bireylere taşınmasına kadar, örneğin, bireysel araba ulaşımı için petrol) hakim olan tekeller bunları da planlar ve dolayısıyla birbiriyle ilişkili tüm bu faaliyetler için ihtiyaç duyulan farklı emek türleri ve ihtiyaç duyulan farklı emek türlerinin miktarı, tüm bu birbirine bağlı üretim ve satış süreçlerini kontrol eden tekeller tarafından da bilinir. Daha geniş toplumda ve aslında uluslararası alanda tekeller tarafından yapılan planlama, rekabetle yan yana var olur, ancak rekabet bu kez tekeller arasında gerçekleşir, dolayısıyla asla birbiriyle ilişkili tüm üretim süreçlerinin planlanması tüm toplumsal üretimin planlanması biçiminde olamaz.

İLERİ TOPLUM BİÇİMİ
Tekellerin faaliyetlerindeki bu gelişme, kendi başına, tüm üretimi toplum içinde bir bütün olarak planlamanın olanağına ve hatta gerekliliğine işaret eder. Toplumun daha ileri bir aşamasına! Sosyalizme!
Böylece, sosyalizmde, proletaryanın egemenliği altında, tüm üretimin planlanmasını kolaylıkla başarabilir ve kolaylıkla buna ulaşabiliriz.
Bunun için gerekli olan şey, bir bütün olarak toplumun tüm üretken kapasitesinin, dolayısıyla toplumun sahip olduğu ve ihtiyaç duyduğu tüm farklı emek türlerinin yanı sıra her ürünü ve dolayısıyla bir bütün olarak toplumun bütün, yıllık ürünlerini üretmek için gerekli her tür emeğin ihtiyaç duyulan emek süresi miktarının bilgisidir. Böylece, tüm sosyalist toplumun üretken kapasitesinde daha fazla artışın planlanmasını- ki bu, artan tüm emek araçlarını işletmek için ihtiyaç duydukları yeni tür emek ve gerekli emek zamanını gerçekleştirebilecek çalışan insanların yaratılmasını da- gerektirir.

Üretim ve dağıtımın bilgisayarlaşmasıyla, her bir üründe birikmiş emek zamanını hesaplama süreci otomatik hale gelir -bu, Lenin'in sözün ettiği üretilen ve tüketilen her şeyin kontrolünün temelidir ve bu otomatik hale gelir.
" emek harcamasının emek süresi cinsinden doğrudan muhasebesi biçiminde komünist dağıtım ilkesi gerçekleştirildiğinde meta dolaşımına yer kalmayacaktır." (N. Smolin, “Ekonomilerin Sorunları”, Moskova, No.
1 , 1953; Communist Review, Londra, Eylül ve Ekim 1953)

-XI-
ÜRÜN
Her ürünün belirli bir emeğin ürünü olduğunu ve o emeğin belli bir miktarının o ürünü üretmek için harcanması gerektiğini belirtmiştik. Ayrıca günümüzde sadece bir tür ürün üretmek için çok farklı türde emek harcanması gerektiğini ve her bir emek türünün harcadığı emek süresinin bilinmesi gerektiğini de not ettik.
Bugün bir ürüne neden ürün değil de meta dediğimiz sorusunu sormak istiyoruz. Bunun nedeni nedir?
Bugün, bir ürünün üretiminde harcanan -ürünün içinde biriken- emek süresine neden değer ve onun görünüm biçimine neden değişim değeri dediğimiz sorusunu sormak istiyoruz. Nedendir bu?
Buna bakmadan önce, Lenin'i ve onun bize hayatın ilişkilerden oluştuğunu, her şeyin birbiriyle ilişkili olduğunu ve dolayısıyla diyalektiğin de, tıpkı hayatın kendisi gibi ilişkilerin incelenmesi olduğunu bize hatırlattığını hatırlayalım. Diğer şeylerle ilgisi olmayan şeyler donup kalırdı. Hiç hareket etmez. Değişmemek, gelişmemek ve dolayısıyla hiç yok olmamak. Ama her şey ilişkilidir. Ve böylece herşey hareket eder, her şey değişir ve gelişir ve yok olur.
Lenin'le birlikte bir bardağa bakarsak, kullanımında, kullanımıyla ilgili olarak ele alındığında onun değiştiğini görürüz: Su içmek istiyorsanız, su içmek için bu bir bardaktır. Ama dilerseniz alkol almak için kullanabilirsiniz, böylece alkol içmek için bir bardak olur. Bu kadar içtikten sonra siz veya başkaları sarhoş olursa ve bir kavga çıkarsa, siz veya başkaları o bardağı kafanıza -kafalarına- fırlatmaya karar verebilir, ancak bu şekilde aynı bardak bir silaha dönüşür - artık bir içki bardağı değil. Ya da çiçek seven biriyseniz ve evinizde başka vazo yoksa çiçeklerinizi bu bardağın içine koyabilirsiniz ve aynı bardak artık bir bardak değil, bir vazoya dönüşebilir, vs. vs.. Tabii ki amacınız sadece su içmek olsaydı bardağın cam olması şart değildir, metal, seramik, tahta olabilir ya da aslında ellerinizi kullanmayı tercih etmiş olabilirsiniz..

Böylece her şey farklı ilişkiler içinde değişirler - yeni karakterler, yeni nitelikler kazanırlar, ya da eski karakterlerini, eski niteliklerini kaybederler.
Ürünümüze ve bir üründe biriken emek zamanımıza olanda budur.
Eğer bir Robinson Crusoe isen ve ondan daha izole isen, bu nedenle başka bir insanın emeğinden kaynaklanan hiçbir şeyin yoksa ve vahşi ormandan yabani meyveler topladıysan, vahşi ormandan toplanmış ürünler, onları toplamak için harcanan zaman senindir ve ne kadar zaman harcadığınızı bilirsiniz. İşin aslında bu durumda bir Robinson Crusoe bile değilsin, en iyi ihtimalle bir maymunsun!
Bu arada, Robinson Crusoe'nun yazarı bir köle tüccarıydı ve romandaki Robinson Crusoe Afrika'dan köle satın almaya giderken gemisi kazaya uğrar ve parçalanır.
Daha önce açıkladığımız gibi, insan toplumunda bir şeyler üretmeliyiz ve bu nedenle bu üretim sürecinde başkalarıyla ilişkiler kurmalıyız. Ürünümüzü metalara ve birikmiş emek zamanımızı değere -değişim değerine- dönüştüren, tam da üretim sırasında kurduğumuz bu ilişkilerdir.
Üretim kapasitemizi geliştirdiğimizde ve komünizmimizin ilkel biçimi sona erdiğinde, üretim araçlarının ve dolayısıyla üretilen ürünlerin kime ait olduğu sorusu iyice yerleşmiş, köle sahipleri ve köleler; feodal toprak sahipleri ve serf köylüler; burjuvazi ve proleterler ortaya çıkmıştır. Bu, bir ürünü diğeriyle değiştirme ihtiyacıyla sonuçlandı; alıcıları ve satıcıları doğurdu. Yaşadığımız bu toplumda, eşyalar sahipleniliyor, eşyalar satılmak, pazara götürülmek ve satılmak için üretiliyor! Bu toplumda, bu süreçte ürünler belirli kişilere ait olur ve ürünlerin sahipliği de değişir. Birinin sahip olduğu ürün satılır ve başkasının sahip olduğu bir ürün haline gelir. Ve bu ürünler artık sadece ürün değildir, onlar artık metadır! Onlar sahipleri tarafından alınıp satılması gereken ürünlerdir. Yani meta.
Ürünler ve metalar pek çok yeni nitelik kazanıyor: Yabani meyveleri topladın ve pazara götürdün - onlar senin. Onlar senin mülkündür. Vahşi ormanda topladığın ama pazara getirdiğin yabani meyvelerdir ve onlar senindir. Onlar senin mülkündür. Onları satmak istiyorsun, bu yüzden onları pazara getirdin. Piyasada birileri onları satın alacak mı? Eğer alırlarsa daha sonra onları yiyebilirler, eğer topladığın şeyi kimse satın almazsa, onları ne yapacaksın Sonuçta onlar senin. Onları çöpe atabilir veya eve götürebilir ve çürümeden önce yiyip yiyemeyeceğinize bakabilirsin. Birisi onları satın alırsa, biraz paranız olur ve bu parayla pazardan istediğin bir şeyi satın alabilirsin. Satın aldığınız şey bir üründür, ancak bir başkasına aittir ve onu satın almak zorundaydın. O basit bir ürün değildir, daha fazlasını temsil eder, o meta haline gelmiş bir üründür!
Geçen hafta akıllı telefonumuza bir göz attık ve o akıllı telefonu üretmek için birçok şeye ve birçok kişiye ihtiyaç olduğunu gördük. Bu günlerde tüm ürünler aynı zamanda metadır, öyle ki emek gücümüz bile bir metadır! Bizde var ama satacak bir patron bulmalıyız. Satın alacak birini bulamazsak, eve götürebilir ve onunla hiçbir şey yapamayız. Ve eğer satamazsak, onun için para (ücret) de alamayız. Bunun için para (ücret) alamazsak piyasadan hiçbir şey alamayız. Yiyecek bile alamıyoruz. Kendimizi ve ailemizi besleyemeyiz.
Bunun nedeni, ürünler bazılarının mülkiyetinde olduğunda ürünün meta haline gelmesidir. Bu mülkiyet de üretim araçlarının burjuva sınıfına ait olmasına yol açarken, proleter sınıfı bunların hiçbirine sahip değildir, sahip olduğu tek şey emek gücüdür.
Harcanan emek zamanı olarak üründe biriken bu emek gücüdür. Ve şimdi ve ürün başkasına ait olduğu için, ürünü üretmek için harcanan bu emek zamanı değere dönüşür. Ürünler piyasada değişim edildiğinde değer ortaya çıkar: değişim değeridir. Bu metanın kurduğu ilişkiler ve dolayısıyla bu değer ile değişim değerinin kurduğu ilişkiler ve dolayısıyla -cam bardağımız gibi- geçirdikleri değişimler herkesi şaşırtacaktır. Marx'ın meta fetişizminden bahsetmesine şaşmamalı. Sermaye, ücretler; fiyat, kredi, para, banknot, kira; kâr; faiz, vergi, vs. tüm üretim ve değişim sürecinde (ürünlerin ve paranın), tüm bu karakterleri üstlenen şey şu veya bunun üretiminde harcanan canlı veya birikmiş -yani ölü- emek zamanıdır. Her şey şu basit: o benimdir anlayışı ile başlar! Bu toplumda sınıfların oluşmasına neden olur.
Günümüz toplumunda burjuvazi, tüm üretim araçlarına sahiptir o kadar ki, emekçi kitleler emek güçlerini-emek zamanlarını- onlara satmak zorunda kalırlar. Eğer bunu yapamazlarsa, maaşları-ücretleri yoktur, dolayısıyla hiçbir şeyleri yoktur. Kurduğumuz üretim ilişkilerinde, toplumun küçük bir kesimi tüm üretim araçlarına ve dolayısıyla bu üretim araçları kullanılarak üretilen ürünlere sahiptir. Diğerleri, üretim araçlarına ve dolayısıyla bu üretim araçları kullanılarak üretilen ürünlere sahip değillerdir, ancak bu üretim araçlarını kullananlar ve bu ürünleri üretenler kendileridir. Bir ilişki doğar: burjuvazinin proletaryayla ilişkisi. Bu ilişkinin bir tarafında, tüm üretim araçlarına sahip olma niteliği birikir: onlar burjuvadır. Öte yanda, bu sahip olma niteliği yoktur; bu taraf, üretim araçlarının mülkiyetine sahip olmak niteliğini tümden yitirmiştir. Onlar proleterlerdir. Bu ilişki antagonisttir, çünkü bu mülkiyet niteliği bir tarafta toplanır, bu nitelik bir tarafta tekelleşirken diğer taraf bu nitelikten tamamen mahrum kalır.

  1. ÜRÜNLER VE METALAR
    Ürünleri metaya dönüştüren nedir? Dağıtımı ticarete (mal değişimine) dönüştüren nedir? (Dağıtım elbette malların mülkiyetine yol açar: aslında kimin neye ve nasıl sahip olduğu sorusunun cevabıdır da..)
    Bu ürünleri üretirken aramızda kurduğumuz ilişkilerdir.
    Bireylerin, grupların, sınıfların üretim araçlarına ve dolayısıyla bu üretim araçları kullanılarak üretilen şeylere sahip olması, bu ürünleri, bu şeyleri metaya dönüştürür.
    Ürünün üretiminde kullanılan üretim araçları (ve bu ürünleri bir şeyler üretmek için kullanan işçinin emek gücü) birine (veya bir grup insana) aittir. Böylece nihai ürün de ona (onlara) aittir. Kendisine (onlara) ait olan o ürün değiş-tokuş edildiğinde, ürünün mülkiyeti de değişmiş olur. Ürünleri metaya dönüştüren, bir kişiye (bir grup insana) ait olmaları ve bir başkasının (başkalarının) sahip olduğu ürünlerle (veya parayla) mübadele edilmeleridir. Ürünlerin (ve paranın) metaya dönüşmesi için, bir kişiye (veya bir grup insana) ait olmaları ve başka bir kişiye (veya başka bir insan grubuna) ait diğer ürünlerle mübadele edilebilecek şekilde üretilmiş olmaları gerekir.
    Tüm üretim araçlarına komünal olarak sahip olunursa ve bu nedenle tüm ürünlere komünal olarak sahip olunursa, bu ürünlerin komünal olarak sahip olan insanlar arasında dağıtılması gerektiği gerçeği, onları bir meta yapmaz. Bunlar, komünal olarak üretilen, komünal olarak sahip olunan ve ihtiyaçlarını karşılamak için toplum üyeleri arasında dağıtılan ürünlerden başka bir şey değildir. Bu koşullarda ürünler el değiştirir, ancak ürünlerin mülkiyeti değişmez. Böylece meta haline gelmezler.
    Mevcut kapitalist sistem gibi meta üreten bir toplum ile tüm üyelerinin ihtiyaçlarını karşılamak için şeyler üreten ve bunu üyeleri arasında dağıtan bir toplum arasındaki fark budur.

  2. PARA, METALAR VE DEĞER
    Geçen hafta emek zamanını fiziksel olarak nasıl ölçeceğimize bir göz atmıştık. Bundan ileride ayrıca söz edeceğiz.
    Şimdi harcanan emek zamanını, dolaylı olarak yani parayı kullanarak nasıl ölçeceğimize bir göz atalım:
    Ortaya çıktığında paranın ilk rolü nedir?
    Ürünlerin üretiminde harcanan emek süresinin bir ölçüsü olmak ve bunun için bir standart sağlamaktır!
    Para, iş bölümünün gelişmesi ve dolayısıyla ürünlerin miktarının ve çeşitlerinin artması ve dolayısıyla piyasada değişim edilmesi sonucu ortaya çıktığı için, sadece ürünlerin metaya dönüşmesinin bir ürünü değildir, aynı zamanda kendisi de metadır!
    Meta üretimi koşulları altında, ürünlerin meta haline gelmesi gibi, ürünlerin üretimi için ihtiyaç duyulan emek zamanı (toplumsal olarak gerekli emek zamanı) da değer haline gelir. Bu nedenle, bir metaın değeri, söz konusu ürünü üretmek için gerekli olan o üründe birikmiş emek zamanı miktarıdır. Değişim değeri, değerin kendisini gösterdiği biçimdir.
    Dolayısıyla her metanın bir değeri vardır ve dolayısıyla paranın da bir değeri vardır. Bir ürün piyasaya sürüldüğünde ve para ile değiştirildiğinde, paranın değeri ile ürünün değeri eşit olmalıdır. Bu nedenle, ürün karşılığında kullanılan para miktarını üretmek için gereken emek süresi ile bu para miktarıyla mübadele edilecek ürünü üretmek için gereken emek süresi bilinmeli ve eşit olmalıdır.
    İşte bu yüzden para ilk ve en önemlisi nadir bir metaldir ve her şeyden önce ve en çok da altındır! Altını üretmek için gereken emek süresi, altını üretmek için gereken emek süresiyle belirlenir, değeri de böylece belirlenir. Daha sonra, hem söz konusu ürünle hem de söz konusu ürünle değişimde kullanılan altın miktarını üretmek için gereken eşit değeri, eşit emek süresini temsil eden ürünlerin değişimi için kullanılabilir.
    Bu elbette zaten karmaşıktır, çünkü ürettiğimiz bir ürünün üretimi için gereken emek süresi ile üretmediğimiz ancak ihtiyaç duyduğumuz başka bir ürün için gereken emek zamanını karşılaştırmak ve böylece bunları doğrudan değiş tokuş etmek yerine, bir aracı kullanmak, yani para kullanmak zorunda kalıyoruz ve amacımıza ihtiyacımız olan ürünü para aracılığıyla elde ederek ulaşıyoruz.
    Bu nedenle, yalnızca kendi ürünümüzün ve ihtiyacımız olan ürünün içerdiği emek zamanını değil, aynı zamanda paranın içerdiği emek zamanını da bilmemiz gerekir.
    Olayı daha da karmaşık hale getirebiliriz. Örneğin, bir tür ürünü üretmek için kullanılan bir emek türü, başka bir tür ürünü üretmek için kullanılan başka bir tür emekten daha fazla emek zamanını temsil eder. Bu fark da dikkate alınmalı…
    Başlangıçta, bu tür karışıklıkları çözmek, herkes birbirini tanıdığından ve dolayısıyla yaptıkları işçilik ve ürettikleri ürünlerinde tanıdıklarından ve bunları yerel olarak değiştirdiklerinde, nispeten kolaydı. Özellikle para devreye girmeden önce. Mal takası yoluyla. Ancak meta üretimini ilerletmek için para gerekli hale gelir ve ürünleri değişim etmek için üretilir ve kullanılır. Ve bu, meta üretimi çok gelişmemiş olsa bile sorun yaratır, çünkü sonuçta para başka bir topluluğa, sözgelimi Roma İmparatorluğu’na ait olabilir ve o paranın ne kadar emek-zamanı içerdiğini kim bilebilir? Ve Roma İmparatorluğu’nun başkalarının altınını yağmalamasına kim engel olacak? Ve tüccarın köylüyü ve zanaatkarı aldatmasına kim engel olacak? Bunlar meta üretiminin doğasında var…. Bugünlerde neler olduğuna bir bakın. Amerika matbaaya kağıt koyar ve bunun dolar olduğunu, belli bir değeri olan para olduğunu ilan eder ve birileri “aa evet, bundan bende ve çokça istiyorum…” der ve o kağıt parçası karşılığında ürettiklerinin hepsini verir. ! Aklımızda kalsın. Buna ayrıca geleceğiz.
    Ama tarihte paranın (yani altının) değeri ile ilgili çok komik örnekler var. Çin imparatorlarından birinin yeterli parası yoktur. Bu sorununa bir çözüm ister. Ya soruna bir çözüm bulun ya da kafanızı uçurturum! akıllı danışmanlardan biri bir çözüm bulur. Şöyle bir çözüm; şimdi 5 gram altına bir dolar (her ne ise) diyoruz bunların hepsini eritelim ve içinde 4 gram altın olan bir dolarlar üretelim. Bu sayede, bu tahılı vb. satın almak için pazara gittiğimizde, onlara eskisi gibi bir ton tahıl için bir dolar veririz, ancak elimizde çok daha fazla dolar olacak. “Vay canına”, der Çin imparatoru “ne kadar akıllı” bir çözüm. Ve öyle yapılır. Ancak pazar yerindeki tüccarlar bir alem, veya o tüccar takımına başka ne isim takmak istersen işte. Altın miktarının azaldığını fark ederler, dolayısıyla fiyatı (değişim değerinin fiyat biçimini) yükseltirler! Ve Çin imparatoru başa döndü. Ve tabii ki çözümü öneren zeki adamın kafası kesilir. Komik olduğunu düşünebilirsiniz ama kafasını kaybeden adama sorun. Ve buna tekrar geleceğiz.

KOOPERATİFLER, KOMÜNLER, KUPONLAR VEYA TİCARET VE
PARADAN KURTULMANIN İŞE YARAMAYAN BÜYÜLÜ YOLU

Elbette ve ayrıca, paradan kurtulmak ve sahibinin onu elde etmek için ne kadar emek harcadığını belirten belgeler, örneğin kuponlar kullanma girişimlerinin birçok örneği vardır. Robert Owen bir tanesidir. Ama işe yaramıyor, çünkü tüm ürünlerin metaya dönüştüğü bir toplumda, ürünleri değişim için paraya, belirli bir standarda, eşit değerde olduğu herkes tarafından kabul edilen bir metaya ihtiyacınız var. Robert Owen’un kuponları bir İşe yaramadı. Bugünlerde Birçok anarşist kooperatif aynı sorunlarla karşı karşıyadır. Üreticilerin gelip ürünlerini doğrudan değiştirdiği bir pazar kurarak başlarlar, böylece takas zamanlarına geri dönerler. Takas düzeyi içinde kaldığı sürece, farklı üreticiler ürünlerini değiş tokuş edebilirler, elbette hiçbir zaman mutlak eşitlik sağlanamaz, ancak yine de ürünlerde harcanan emek miktarı konusunda eşitlik farklı ürünlerin üreticileri tarafından kararlaştırılır ve değişim tamamlanır. Ancak bir üretici, ürününü o pazarda takas etmek istiyor ama o pazarda istediği hiçbir şey yok. O pazarda ürününden nasıl kurtulacak? Böylece o pazar için bir kupon üretilir. Üretici ürününü satar ve şu kadar kupon değerinde olan bir ürününü sattığını kanıtlamak için kupon alır, istediği ve kooperatif üyelerinin ürettiği bir ürün olduğunda da o kuponları kullanabilir. Peki ya kooperatif pazarında kooperatifin üreticilerinin istediği hiçbir şey yoksa, diyelim ki traktörü için yedek parça istiyorsa ya da sadece kooperatif dışında üretilen ve sadece daha geniş pazarda (toplamda) bulunabilen başka şeyler istiyorsa? Meta üreticilerinin, bazıları kooperatif üyesi değil, çok büyük şirketlerdir veya ve elbette başka bir bağımsız kooperatif-komünün üyesi de olabilirler. Bu kişiler bu kuponları kabul etmeyeceklerdir. Ama diyelim euro'yu kabul edecekler (bu tür kooperatifler daha çok Avrupa'da var onun için euro diyoruz). Bu nedenle kooperatif, her kuponun belli bir euro değerinde olduğu ve bu euroları kupon karşılığında kooperatif üyelerine sağladığı bir mekanizma oluşturur. Aynı sorun kooperatif üyesi olmayan, üretim yapmayan ancak kooperatif üyelerinin kurduğu pazardan alışveriş yapmak isteyen kişiler için de geçerlidir. Dışarıda çalışıyorlar, euro kazanıyorlar, euroları var ve sadece o kuponları kullanan kooperatif pazarından alışveriş yapmak istiyorlar. Ne yapalım? Kooperatif kesinlikle büyümek ve üyeleri için hayatı daha iyi hale getirmek istiyor. Üyelerinin Daha fazla satmalarına yardımcı olmalı. Dolayısıyla bu alıcılarada euroları karşılığında kupon verilir.

Burada açıktır ki, her bir ürünün değerinin ne olduğuna birilerinin karar vermesi gerekir, böylece değişim sürecinde eşitlik sağlanabilir, bu sayede üreticilerin hiçbirine karşı eşitsizlik yapılmaz ve tabii ki, kuponlar euroya çevrilirken birinin döviz kurunun ne olduğuna da karar vermesi gerekir. Bu son adım, kooperatifi üyeleri kooperatif üyesi olmayan daha geniş toplumun üyelerinin daha geniş olan emek zamanlarının değer dünyasına götürür. Tüm bu insanlar için emek zamanının değerine kim karar veriyor? Bunu söylediğim için üzgünüm ama kooperatif değil, euroyu kontrol eden büyük kapitalistler!

Böylece bu kooperatifler, eşit bir mübadelenin sağlanabilmesi için her ürünün değerine (dolayısıyla her üreticinin emek zamanının değerine) karar vermek için binbir türden demokratik yapı yaratırlar ve euro ile kupon kurunu belirlemek için de binbir türlü demokratik yapı yaratırlar.. Ve dahası var.
Bu kooperatiflerden bazıları o kadar büyüyor ki Çin'de bir şeyler üretiyorlar! Ve bu ürünleri kooperatifte satıyorlar! Ve tabii ki fonlar kooperatif üyelerinin hayatını iyileştirmek için kullanıldığı sürece Çin’de üretilen bu ürünler neden kooperatif dışında da satılmasın? İyi Ama Çinli işçilerin ücretlerine kim karar veriyor? Kooperatifin demokratik yapıları elbette - Çinli işçiler bunların bir parçası değil. Ve şeyleri orada daha ucuza üretmiyorsanız neden Çin'e kadar gidiyorsunuz? Kooperatifin ve dolayısıyla kooperatif üyelerinin yararına tabii ki. Açıkça görülüyor ki, eşitlik ve demokrasi sağlama girişimleri, kapitalist meta üretimi ormanında çöküyor.

Bu, kapitalist koşullar altında kooperatif hareketinin kendi içinde ve kendi başına kötü bir şey olduğu anlamına mı geliyor? Tabii ki hayır, çünkü bu koşullar altında bile kooperatifler üretici ve tüketiciler için daha iyi koşullar üretebilir. Sadece üreticiler ve tüketiciler için daha iyi koşullar sağlamakla kalmaz, aynı zamanda üyeleri ve daha geniş topluluk için doğru olanı yapmak isteyen birçok dürüst kooperatif personeli üretirler.
Yine de, bu meta üretimi okyanusunda sıkışıp kaldıkları için, ve bu şartlarda da büyümeleri zorunlu olduğu için büyüyebilirler ve genellikle de büyürler, ve böylece de üyelerine ve topluma değil, kooperatifleri yönetenlere hizmet eden kapitalist şirketler haline gelirler. Her halükarda, bu tür kooperatif hareketleri kapitalizmin sorunlarını kapitalizm sistemi içinde çözebileceklerini iddia ediyorlarsa gerici bir harekettirler.

Bu kooperatif, komün hareketlerinde daha fazla çeşitler var. İnsanlar işlerini kaybeder. Hayatta kalabilmek için küçük üretime zorlanırlar. Hatta ürünlerini satamaz ve kendileri gibi insanlar arasında değişim yapmaya zorlanırlar. Hayatta kalmak için mecburiyet! Üretici kooperatifi kurmasalar bile yerel bir takas kooperatifi kurup kendi kuponlarını çıkarıyorlar. Bunların birçok örneği var. Dahası pek çok insan işini kaybediyor, satabilecekleri kullanabilecekleri emekten başka satacak ürünleri yok. Böylece yerel işgücü değişimi oluşur. Biri gidip belirli bir süre belirli bir iş yapıyor, bunun için yerel bir kupon alıyor ve sonra başka bir kişiyi kendi yerinde başka bir tür iş yapması için çağırabiliyor veya bu kuponu başka üyelerin gerçekleştirebilecekleri emek karşılığında veya kupon karşılığında sağlamaya istekli olduğu yiyecek, eşya vb. ile değiştirebilirler.
Tüm bunlar, kapitalizmin en gelişmiş halinde tekelci kapitalizm olarak halkına bakamadığı ve insanların her türlü takas durumuna zorlandığı gerçeğini yansıtıyor - bu, meta üretiminin en geri, en eski haliyle, en başına geri dönüştür. Böylesi şeyler eskiden Birinci Dünya Savaşı ve İkinci Dünya Savaşı gibi büyük savaşlardan sonra oluyordu, ama şimdi böyle savaşlar yokken de oluyor.

Bu, bu takas sistemi SSCB çöktüğünde oldu. Hala eski SSCB cumhuriyetlerinde ve Halk Demokrasisi ülkelerinde diğer ülkelere göre daha fazla var.
Bu, bu tür hareketlerin kendi içlerinde ve kendi başlarına kötü olduğu anlamına mı geliyor? Tabii ki değil. Bunlar, işçi sınıfının üyeleri üzerindeki zorunlu koşulların sonuçlarıdır ve finans kapitalizminin genel krizleri içinde olduğu ve toplumun bu tür üyeleri (ve dışarıdakiler) ve işsizler için işlev göremediği gerçeğini gösterir, bu sadece bir hayatta kalma aracı değil, aynı zamanda finans kapitalizmini teşhir etmenin bir aracıdır. Ama mali oligarkların ve onların yaratıp yönettiği (ya da yönetmediği) toplumun eksikliklerini örtmek için kullanılırsa gerici bir hareket haline gelirler.
Hem Bütün bu kooperatiflere, komünlere vs.,’ye, bunca yıldan sonra ve Marx'tan sonra canlı tutulan Robert Owen etkisi, hem de kapitalist sistemin en “gelişmiş” aşamasındaki başarısızlığı diyebiliriz! Kendi içlerinde gerici değiller, ama insanlığın kurtuluşunun bir yolu, aracı olduklarını iddia ettiklerinde ve her zaman bürokrasiye bağlı olan bu yapılar demokratik olduklarını iddia ettiklerinde –son derece gericidirler. Bürokrasinin tasfiyesi, bol miktarda üreten ve hiç meta üretmeyen bir toplumu gerektirir ve bunu başarmanın yolu onların yolundan gitmek değildir. Açıkçası ve hele hele mikro çip çağında hiç öyle değil!
Marx, Robert Owen'ın meta değişimi sürecinde parayı kuponlarla değiştirme girişiminin, parayı her bireyin harcadığı emek zamanını doğrudan temsil eden bir şeyle değiştirme girişimi olduğunu belirtir, ama bu işe yaramaz, çünkü meta üretimi içinde para, harcanan emek zamanının doğrudan bir temsilcisi değildir, paranın kendisi de bir metadır.
Çünkü emek zamanını doğrudan doğruya değil, yalnızca değer olarak temsil edebilir, ve emek zamanı (toplumsal olarak gerekli) meta üretiminde değer haline gelir ve bu değer bize kendisini yalnızca değişim değeri olarak sunar. Meta koşullarında hiçbir kupon bu gerçeği değiştiremez. Emek zamanını doğrudan temsil etmenin tek yolu, meta üretimine son vermektir. Ve bu, tüm ürünlerin (ve dolayısıyla üretim araçlarının) ortak mülkiyetini ve her üretim için gereken emek zamanını saymayı mümkün kılan gelişmiş, modern üretim araçlarını gerektirir. Ve tabii ki ürün bolluğunu da...

-XII-
Ürünün Üretimi İçin Harcanan Zamanın Ölçümleri ile ilgili Bazı Görüşler

Şimdiye kadar, bir ürünün üretimi için harcanan emek zamanını ölçmenin iki yolu olduğuna dikkat çektik. Biri doğrudan yöntemdir: harcanan zamanı doğrudan ölçmek, diğeri ise dolaylı yöntem, bir ürünün üretiminde harcanan zamanı ölçmek için parayı kullanmaktır.
Doğrudan ve dolaylı ölçüm yönteminin Marx'ın kendisi tarafından zaten not edildiğini ve sosyalizm-komünizm inşa sürecinde Bolşevikler tarafından daha da geliştirildiğini belirtelim.
1933'te ve de SSCB'nin maliyesinin ele alındığı bir kitapta, komünizme geçişte ilk adimin harcanan emek zamanını doğrudan ölçme yönteminin başarılması olacağı, ardından da ikinci adımın, yani bolluğa ulaşılmasın geleceği yazılmaktaydı.
Yoldaş Stalin, Stakhanov hareketini ele alırken, Sovyet işçilerinin artık sadece her saati değil, her saniyeyi sayabildiklerini belirtiyor. Ve böylece onlar üretimi, üretkenliği geliştirmenin araçlarını ve yöntemlerini çok daha hızlı ve daha iyi bir şekilde geliştirebiliyorlardı.
Bir ürüne -her ürüne- harcanan emek süresinin her bir saniyesini sayma yeteneğimizi geliştireceksek ve bunlar çalışan insanların harcadığı emek zamanının ürünü olduğuna göre, ve her bir işçi tarafından her bir ürün için her saniyenin nasıl harcandığını ve ne kadar zaman harcandığını da bilebiliriz.
Tarihte, 1900'lerde ortaya çıkan ve üretim sürecindeki işçi ve hareketlerinin bir üretim nesnesi olarak ayrıntılı olarak incelendiği bir hareket vardır: Taylorizm'in kötü şöhretli Hareket ve Zaman Araştırması…
Lenin, bu akımı ve kapitalizmde üretkenliği artırmak için nasıl kullanıldığını ve dolayısıyla burjuvazi tarafından işçilere karşı nasıl kullanıldığını not etti.
Bilindiği gibi makineler ve dolayısıyla modern sanayi burjuvaziye aittir ve bu nedenle işçileri sömürmek ve ezmek için kullanılmaktadır. Üretim bilimini ve teknolojisini geliştirmek için çalışan aydınların burjuva aydınları olarak bilinmesinin nedeni, her bilimsel gelişmenin, her teknolojik gelişmenin mülkiyetinin burjuvaziye ait olmasındandır - onlar, burjuvazinin sahip olduğu makineler gibi, burjuvazinin hizmetindedir.
Ama sosyalizmi ve komünizmi inşa edeceksek, bunun sanayi işçilerinin sanayiyi, tüm makineleri, üretim bilimini ve teknolojisini ele geçirmesi aracılığıyla olacağını biliyoruz. Modern bilimsel sosyalizm-komünizmi inşa etmenin başka yolu yok, bolluğa ulaşmanın başka yolu yok!
Taylorizm veya Bilimsel Yönetim Hareketi, (veya Bilimsel İşletme Hakereti-Akımı) kapitalizmde meydana gelen bilimsel gelişmelerden bir tanesidir. Açıkçası, işçileri daha fazla sömürmek ve onları daha fazla ezmek için kullanılıyor. Böylece Lenin, Taylorizm’in üretkenliği artırmanın bir aracı olduğu ve kapitalizmde üretkenliği artırmanın tüm araçları gibi bunun da burjuvazinin -o günkü durumda olduğu gibi tekellerin- mülkiyetinde olduğu ve işçilerin yaşamını baltalamak için kullanıldığı gerçeğini tam olarak dikkate alıyor. İşçilerin,Taylorizm'in burjuvazi tarafından işi yoğunlaştırarak ve böylece iş saatlerinde herhangi bir azalma olmadan onlardan daha fazla iş gücü sıkıştırarak, çalışma koşullarında herhangi bir iyileştirme yapmadan, işçilerin sağlıklarını baltalayacak şekilde uygulanmasına karşı örgütlenmek zorunda olduğunu dikkate alıyor.
Ama aynı zamanda, Lenin sosyalizmde işçilerin yalnızca makineleri, bilimi ve üretim teknolojisini vb. devralıp geliştirmiyeceğini, ayrıca Taylorizm’in zaman ve hareket çalışmalarını da devralıp onu da geliştireceğini not etmiştir. Sosyalizm üretimi toplumun önceki herhangi bir örgütlenmesinden çok daha hızlı geliştirecek ve bolluğa ulaşacak!
Ve bolluğa ulaşmadan önce ve bolluğa ulaşmanın bir aracı olarak, zamanının her saniyesini kimin ve nasıl şu veya bu ürünün üretiminde harcadığını sayabilerek ve kaydederek ve üretim teknolojisini ancak bu şekilde geliştirebileceğiz ve ancak bu sayede üretim ve tüketimi daha iyi planlamak ve bolluğa ulaşmak için üretim kapasitemiz hakkında gerekli bilgileri elde edebilecek ve bolluğa ulaşabileceğiz.
Bildiğimiz gibi bunların hepsi artık bilgisayarlı üretim - tam otomatik üretim - olarak birleştirildi. Bu aynı zamanda her bireyin üretimde geçirdiği her saniyenin (ve bu ürünleri tüketiminin) kaydedilmesi anlamına da geliyor . Tüm bu kayıtlar otomatik olarak yapılabilir ve herkesin kullanımına sunulabilir. Bu Aynı zamanda her bireyin üretimde harcadığı zamanın doğrudan kontrolünün ve üretilen ve tüketilen her şeyin herkes tarafından kontrol edilmesinin bir yoludur da…
Ama Taylorizme ve Troçkistlerin Lideri Tony Cliff'e geri dönelim! Komünistler açısından açık olan bir şey var: Eğer biri işçilere yalan söylüyorsa, komünist değildir. Biri liderlerimiz hakkında yalan söylüyorsa komünist değildir! Bu tür yalanlar aynı zamanda ve kaçınılmaz olarak sosyalizmi imkansız kılmakla ve binbir fedakarlıklarla inşa edilmiş sosyalizmi yıkmakla da bağlantılıdır.
Peki Tony Cliff, “SSCB'de Devlet Kapitalizmi” hakkında olduğu iddiasıyla yazdığı rezil kitabında ne yapıyor?
O Lenin'in Taylorizm’e itiraz ettiğini beyan ediyor, bakınız diyor ve Lenin'in Taylorizm'i işçilerin emeğini yoğunlaştırmanın, işçilerin sömürüsünü artırmanın vb. bir yolu olarak teşhir eden notlarına işaret ediyor. Oradan, Lenin'in Taylorizm’e karşı olmasına rağmen, SSCB'de Stalin ve Stalinist’lerin bunu kullandığını söyleyerek devam ediyor. Ne kadar da Lenin'e karşı, ne kadar da işçi düşmanı Stalinist bürokratlar bunlar diyor. Bu adamın atıfta bulunduğu Lenin'in bu notlarında hem de aynı sayfada Lenin'in sosyalizmde tıpkı kapitalizmde elde edilen tüm teknolojik gelişmeler gibi Taylorizm'in de kullanılacağı gerçeğine atıfta bulunduğu notları da var.
Böylece Tony Cliff tarafından kullanılan açık bir yalan söyleme yöntemini görüyoruz. Ancak bu yalanın -Stalin'i ve dolayısıyla SSCB'de Sosyalizmi baltalamayı ummak gibi apaçık olan amaçlarından başka- etkileri nelerdir?
Bu yalanın arkasında Troçkistlerin herhangi bir ülkedeki herhangi bir sosyalizm inşasını baltalama girişimi gizleniyor.
Eldeki üretim bilimini ve teknolojisini kullanmayı reddedecek ve onları daha da geliştirmeyeceksek, nasıl daha iyi planlama araçlarına ulaşacağız ve komünizm olan bolluğa nasıl ulaşacağız!
Bu adam (ve onun tüm doğrudan ve dolaylı takipçileri), sosyalizm altında "saniyeleri saymayı" reddederek, sosyalizm altında Taylorizm'i benimsemeyi ve daha fazla geliştirmeyi reddederek, bilim ve teknolojinin uygulanmasını ve sosyalizm altında daha fazla geliştirilmesini reddediyor. Bu da bilimsel sosyalizm değil, üretimin gelişmesini reddeden bir mezhebin burjuva-sekter sosyalizmi demektir.
Oradan bu adam ve onun doğrudan ve dolaylı takipçileri, parça başı işlere ve pirimlere-ikramiyelere geçiyor! Taylorizm'in yöntemlerinden biri ve dolayısıyla kullanacağımız yöntemlerden biri de parça başı çalışmadır (bu arada bu, parça başı ödeme her yerde kullanılamaz). Niye? Çünkü bu bizim saniyeleri saymamıza ve dahası üretimde tam olarak kimin ne kadar zaman harcadığını bilmemize izin verir: Bunu ancak mümkün olduğu kadar detaylı bir şekilde bilmekle her bir yoldaş için her bir işte harcanan zamanı - ki bu iş ortak standartlar kullanılarak ölçülmelidir - her artış (çünkü üretkenliktir!) - yansıtan ücret sağlayabiliriz.. Ve üretimi geliştirmek ve böylece hayatı daha iyi hale getirmek ve zamanla bolluğa ulaşmak için iş disiplinine nasıl sahip olunulur ve ücretlerde harcanan emeğe bağlı eşitlik olmazsa emek disiplinimiz nasıl elde edilebilinir ve korunabilinir ve dolayısıyla bolluğa ulaşabilinir? Eğer harcanan emeğin karşılığı olarak ödemeyi ortadan kaldırırsanız tüm yoldaşlara “herkesten yeteneğine göre ve herkese emeğine göre” ödeme yapılamaz ve böylece sosyalizmin inşasını ve inşa edilmiş olan sosyalizmi yıkarsınız!
Troçkistler böyledir ve Tony Cliff ve onun Sosyalist İşçi Partilerinin tüm dünyadaki örneği böyledir. Düpedüz yalancılar ve Bilimsel sosyalizmin düpedüz düşmanları.
Troçki'nin kendisine bakarsak, elektrifikasyon planına karşı, kendisinin işçi ve köylülerin çalışma gurupları halinde örgütlenmesi ve kazma ve kürekle çalıştırılması planını öne sürdüğünü görürüz. Elektrifikasyona dayalı bağımsız gelişimimizi elden kaçırmamızı istedi. Ama bunu yapmasına izin verilmedi!
Ve günümüzün Troçkistleri, Stalin'e ve onun sosyalizmine itirazlarını Sibernetik aracılığıyla ortaya koyuyorlar! Daha doğrusu bu, Stalin'e ve Sosyalizme karşı koymak için uydurdukları yalanlara ve çarpıtmalara son eklemeleridir.
Üretimin otomasyonunda ve sürekliliğinde mikro çipler olarak bilgisayarlaşmanın rolüne dikkat çektik. Bu sibernetik nedir ve modern Troçkistler bunu neden seviyor ve onu Stalin'i ve onun sosyalizmini baltalamak için kullanmaya çalışıyorlar?
Her şeyden önce, sibernetik severlerin bu “bilimin” hangi konuyu inceleyeceği konusunda bir anlaşması yoktur. Ama ABD'den ilk çıktığı zaman tüm bilimlerin yerini alan bir bilim olma iddiasında bulunuyordu.. Tüm bilimlerin yerine geçecek. Temel olarak, tüm verileri not edersiniz, bilgisayarda biriktirirsiniz, şu veya bu matematiksel formülleri kullanarak işlem yaparsınız ve bilgisayar ve sibernetik kullanarak güneşin altındaki tüm sorunları çözersiniz. Başka bir bilime ihtiyacınız yok. Sibernetiğiniz var!
Fizik, kimya ve dahası politik ekonomi ve planlama problemlerini çözmek için bilgisayar kullanmıyorsunuz, tüm problemleri çözmek için bilgisayarları ve bilgisayarlara yüklenen verileri kullanıyorsunuz.
Bu elbette bilim değil, sözde bilimdir ve Stalin döneminde Sovyetler Birliği tarafından böyle ilan edilmiştir.
Unutulmaması gereken bir nokta: Stalin'in zamanında SSCB'de bilgisayarlar geliştiriliyor ve kullanılıyordu (herkes bilir ki, nükleer reaksiyonlar hakkında bilgi geliştirmek için SSCB'de 2. dünya savaşı sırasında ve sonrasında özel bir bilgisayar üretildi.) Troçkistler ve hepsi Titoculuğa dayalı Troçkistler bunları bilmezler ve kimsenin de bilmesini istemezler!
Bunlara burada atıfta bulunuyoruz çünkü Troçki'nin kazmalı çalışma guruplarını üzerimize itmeye çalıştığı gibi, bu sözde sibernetik bilimini hepimizin üzerine dayatmak isteyen yeni Troçkistler, sibernetiği sahte bilim olarak adlandırarak Stalin ve Stalinistlerin bilgisayarlaştırmadaki gelişmeyi engellediklerini iddia ediyorlar.
Tony Cliff'in Lenin ve Taylorizm konusunda yalan söylemesi gibi, yeni Troçkistler de bilgisayarlar, Stalin ve SSCB hakkında yalan söylüyor!
Sibernetiğin sözde bir bilim olduğunu ortaya çıkardık; bilgisayarlaşmayı geliştirdik ve mikro-çipli bilgisayarlar olmadan önce bile tam otomatik fabrikalar geliştirdik (ünlü Piston fabrikası) ve otomasyonlarımız, elektrifikasyonlarımız ve Stalin'in doğayı dönüştürme planıyla bolluğun kapılarını ardına kadar açtık.
Bu gelişmeye dur diyenler ise hareketimizin en üst liderliğindeki Troçkistler oldu. Ve bunların arasında, Kruşçev ve çetesi, sosyalizmin ekonomik yasalarını hiçe sayarak ekonomi politiği çarpıtırken, sibernetiği bir bilim ilan edip tüm sorunlarımızı sibernetikle çözeceklerini iddia edenler de vardı. Bunlar, bu sibernetik sevdalıları, tüm bu çarpıtmalar ve daha diğer birçok siyasi ve kültürel çarpıtma topluma dayatılırken bizim tüm sorunlarımızı sibernetik kullanarak çözebileceklerini iddia ediyorlardı.
Açıktır ki, her türden Troçkistlerin ve Titocu Troçkistlerin, “herkesten yeteneğine göre herkese emeğine göre” ilkesini uygulamamızı engellemelerine ve bunun amaçla üretim araçlarımızı bilgisayarlaşmaya yol açacak şekilde geliştirmemize ve böylece başarı elde etmemizi engellemelerine izin verirsek, herbir kişinin ve herkesin harcadığı emek zamanını doğrudan ölçebilme yeteneğini ve bundan sonra da bolluğu elde edemezsek, komünizm inşa edemeyiz. Ve bu durumda her tondan Titocu Troçkistler - gerici burjuvazinin bu öncüleri- zafer kazanır.
Bunun tekrarlanmasına izin veremeyiz.
Üretimde harcanan zamanı doğrudan sayma şartlarını elde edeceğiz ve oraya giden yolumuzda harcanan emek zamanını saymanın dolaylı yöntemini yani para ve finansı kullanmayı öyle bir şekilde öğreceğiz ki, para ve finans ve dolayısıyla metalarla ilgili her şeyi yok edeceğiz. Bolluğa ulaşacağız, komünizme ulaşacağız.