MERKEZİ DEVLET VE YEREL YÖNETİM

Merkezi devletin demokrasiye ters düştüğü fikri tüm ekonomik ve siyasi gelişmeye, dolayısıyla da Lenin-Stalin sosyalizmi-Komünizmi inşa planına ters ve düşman olan bir siyasettir.

Ekonomik gelişme üretimde büyük üretim yönündedir. Aynı zamanda her geçen gün artan ürün farklılığı ve iş bölümü ve bu iş bölümünde tüm ürünlerin ve üretim birimlerinin birbirine bağımlılığı nedeniyle ülke çapında-giderek dünya çapında- bir birlikteliği, ekonominin yasalarına uygun olan bir birlikteliği (merkezileşmeyi) zorunlu kılar. Bu bir gerekliliktir. Ekonomiyi, üretimi geliştirmek ve çoğaltmanın gerekliliğidir. Bu gerekliliğe uyulmazsa üretimde sanayinin geliştirilmesi, makinalaşma, elektrifikasyon ve bilgisayarlaştırma, yani tam otomasyon ve bu temelde tarımın sanayileştirilmesi, tabiata saygılı olarak yoğunlaştırılması ve otomasyonu ve böylece her alanda ürün bolluğu imkânsızlaşır. Ve bu kaçınılmaz olarak ekonominin yasalarının gereklerine uygun olan ülke çapında-giderek dünya çapında- ekonomik planlamayı gerektirir. Yani ekonomide ülke çapında-ve giderek dünya çapında- merkezileşmeyi gerektirir.

Bu siyasette de merkezileşmeyi gerektirir. İnternet üzerinden doğrudan demokrasinin, yani en geniş demokrasinin, yani her bir vatandaşın hayatın her alanında hem bilgi sahibi olması, hem de söz ve karar verici yetkiye sahip olması, böylesine geniş bir demokrasinin elde edilmesi ancak bu şekilde mümkün hale gelir.

Yerel demokrasinin dallanıp budaklanması da ancak bu sayede, merkezin ihtiyaçlarını bilen ve ona tabii olan bir yerellik ve yerel demokrasi sayesinde mümkün hale gelir. Merkezin (yani bütünün) ihtiyaçlarına tabii olmayan, merkezle sıkı bağ içinde geliştirilmeyen, kendi içinde ve kendi kendine yeterli olarak ele alınan her bir yerel demokrasi, merkeziyetçiliği parçalayacağı, merkezi gelişmeye zarar vereceği için kendisini de imkânsız kılan, kendisini de yenilgiye götüren bir demokrasi türü olur. Merkezin ihtiyacından kopuk olarak ele alınan, kendi başına yeterli ve gerekli olarak ele alınan, merkezden kopuk ve merkeze ters gelişen her bir yerel demokrasi ekonominin, üretimin ihtiyacına ters bir gelişmeyi yansıtır. Bu yaklaşım, merkeziyetçilik olmamış elde edilmesi imkânsız olan ürün bolluğunun elde edilmesini imkânsız kılmak; ürün bolluğuyla doğrudan bağıntılı olan herkesin demokratik yaşamda aktif yer almasını mümkün kılacak olan en geniş kültürü-ki bu en başta devleti yürütme ve yönetme yeteneğidir- imkânsız kılmak; ve herkesin her alanda aktif olmasını mümkün kılacak olan yeterli imkân ve zamana sahip olmasını imkânsız kılmak aracına dönüşür.

Demokrasinin yol ve yöntemi olarak ilan edilen ve merkezileşmeye tabii değil de ona karşıt olarak önerilen bu yerelleşme siyaseti aynı zamanda bürokrasinin de panzehri olarak sunulmaktadır. Gel gelelim yukarıda ele aldığımız nedenlerle bu yaklaşım hem demokrasinin geliştirilmesi ve giderek doğrudan demokrasiye ulaşılmasını imkânsız kılar hem de bürokrasiye zarar vermez, onu azdırır. Çünkü bürokrasiye imkân sunan ve onu alınan tüm siyasi önlemlere rağmen kaçınılmaz bir şekilde tekrar ve tekrar horlatan şey ekonominin kendi içindeki geriliği değilse bile komünizme kıyasla var olan göreceli geriliğidir ve bu ancak merkezi bir yapılanma ve planlama ile aşıla bilinir. Bu tür yerellik siyaseti de yukarıda gördüğümüz gibi merkeziyetçiliğe karşı önerilerek, ekonomik gelişmenin, üretim bolluğunun, dolayısıyla da kültürel mükemmelleşmenin, yani devleti her bir bireyin yönetmesi ve yürütmesi siyasetinin, doğrudan demokrasinin, yani bu sayede bürokrasiyi imkânsız kılma siyasetinin bir aracı değil, bu siyasetin zafer kazanmasının önleyicisi olarak rol oynayacaktır.

Burada komünizmi çevreleyen savaş yapıcısı emperyalistlerinin varlığının, komünizme gizliliği gerekli kılan ve bürokrasiye açık bir yapılanma olan silahlı güçleri ve istihbarat örgütlenmesini örgütlemeyi empoze ettiğine ve bunun kaçınılmaz zorluklar üreteceğine de değinmiyoruz-ki bu zorlukların da önüne geçmenin yolu en hızlı bir şekilde komünizme ulaşmaktır.

Demokrasi ve bürokrasiyle bağıntılı olarak sorun merkeziyetçilik ve yerelliğin merkeze tabii ve onunla uyum içinde geliştirilmesi değildir. Sorun merkeziyetçiliğin-bu arada yerelliğin de- kimin tarafından uygulandığı, yani hangi amaçla uygulandığındadır. Ancak ve ancak işçilerin yönettiği bir merkeziyetçilik, yerelliği merkeze tabii olarak geliştiren bu merkeziyetçilik sonuç alıcı olacaktır. Burjuvazinin, emperyalist burjuvazinin ve onların feodal müttefiklerinin yönettiği bir merkeziyetçilik günümüz şartlarında her zaman tam bir gericiliktir. Bu merkeziyetçilik her şeyden önce ezen-hâkim ulus saflarında bile birlik ve dayanışmayı sağlamaktan uzaktır-çünkü sınıfsal farklılıkları ve çatışmaları kızıştırmak zorundadır. Bu onların merkezi yapısını zayıflatan bir unsurdur. Bu merkeziyetçilik bir de çok uluslu ülkelerde ezilen ulus için tam bir cendere ve baskı aracıdır. Kaçınılmaz olarak ezilen ulusların merkeze (ezen ulusa) karşı ayaklanmasına, ülke içinde savaşlara, merkezi birliğin gönüllülük temelinde sağlanmasının imkânsızlığına ve bu merkezin böylece zayıflatılmasına yol açar. Farklı emperyalist güçler zayıflatmak istedikleri çok uluslu (çok dinli-çok tarikatlı) burjuva-feodal devletlerin bu zaafını istedikleri anda kullanabilirler. Aynı durum hâkim ulus saflarındaki sınıfsal (ve her türlü) farklılıkların kullanılmasında da geçerlidir. Tüm büyük emperyalist devletler gibi, tüm burjuva devletler, en güçlüsünden en zayıfına, çevrelerindeki komşularını zayıflatmak isterler ve komşularındaki zaafları azdırırlar. Bu noktada ülke içindeki her türlü farklılık ve bu arada çok ulusluluk ve rakip (komşu) saflarında milli (aşiret-dini) düşmanlıkları kışkırtmak onların hepsinin de çok sevdikleri ve benimsedikleri ve uyguladıkları bir siyasettir. Merkezi devletler burjuva (feodal) devletler olarak kaldıkça bu siyaset varlığını sürdürecektir. Ülkedeki her türlü farklılıkların ve bu arada milli (dini) düşmanlıkların kullanılması ve bunların merkezi yapıyı yıpratması ve giderek çökertmesi önlenemeyecektir. Bu problemi burjuva devlet yapısını koruyarak çözmeye çalışmak merkezi burjuva -feodal devletler için imkânsızla iştigal etmek veya ezilen sınıfları, ulusları-dinleri, onların kaçınılmaz olan isyanlarını (düşman komşular ve büyük emperyalist güçlerinde teşvikten ve kullanmaktan geri durmayacağı bu haklı temelli isyanları) kan ve ateşle boğmak demektir. Bu sürekli bir çalkantı ve sürekli bir zayıflama demektir. Merkezi devletin barbarlığının ve bürokratlığının azalması değil artması demektir. Yani ona karşı tepkilerin de artması demektir. Yani o tepkilerin de isteyenler tarafından da kullanılması demektir. Gülme komşuna gelir başına.

Tek tek ulusların birliğini sağlamak için, ulusun tüm bireyleri arasında gönüllü ve bilinçli bir birliktelik sağlamak için onların saflarındaki sınıfsal çatışmaları yok edecek, yani sınıfları yok edecek bir siyaset uygulamak gereklidir. Uluslar arasında birlik sağlamak için, uluslar arasında gönüllü ve bilinçli bir birliktelik sağlamak için onların arasındaki çatışmaları yok edecek, yani ulusalar arasında eşitliği ve işbirliği ve dayanışmayı sağlayacak bir siyaset uygulamak gereklidir. Bu devlet türü kaçınılmaz olarak merkezi olan ve böylece yerelliği (yerel ulusallığı da) sadece mümkün değil zorunlu kılan, işçilerin yönetiminde olan tek merkezli ve çok uluslu federal devlet türüdür.

Bu meyanda, Stalin savunusunda çok faydalı ve yararlı yazımları bulunan G. Furr yoldaşın demokrasinin elde edilmesini ve bürokrasiye karşı savaşımı yerelliğe bağlayan yaklaşımları tamamıyla Lenin-Stalin sosyalizmi-komünizmi inşa planına, demokrasinin gelişmesi ve bürokrasinin imkânsız kılınması planlarına ters ve zararlı bir yaklaşımdır. Dahası, dünyayı yönetemediği için ABD emperyalizmin tüm dünyayı yönetmek planlarının kaçınılmaz bir parçası olarak geliştirmiş olduğu ve uygulamakta olduğu tüm dünyada kaos yaratmak ve bu amaçla da tüm ülkelerdeki kırılma noktalarını o ülkeleri zayıflatmak için kullanmak siyasetine – ki bu siyasette sınıfsal farklılıklar dahil olmak üzere her türlü farklılıkları, her türlü kırılma noktasını bu arada milli ve dini düşmanlıkları da körüklemek ve kullanmak siyaseti baş köşede durmaktadır- katkı sunan bir yaklaşıma denk düşmektedir. Dikkat edilirse, tüm komünizm ve demokrasi düşmanı akımlar bu siyasetin şu veya bu şekilde, ister veya istemez ama kesin bir şekilde, destekçisi konumundadırlar. Bu alanda Troçkistler ve anarşistler deyim yerinde ise G. Furr yoldaşla ortak konumda yer almaktadırlar. Stalin’i savunmak için pek çok saldırıyı göğüslemek zorunda kalan G. Furr yoldaşın kendisini böylesi ortaklarla bir arada bulması hakikaten üzücüdür.

Ezilen milletlerin temsilcilerinin, ezen milletin dayanılmaz baskıları karşısında ve komünistlerin, ezen milletin işçi ve köylülerinin onların yardımına gelemediği şartlarda, bu şiddetli saldırılara karşı ve ezen milletlerin merkezi burjuva-feodal devletinin şiddetini önlemek, ve sorunlarına az biraz da olsa ve burjuva şartlarda bir çözüm bulmak amaçlı olarak ve barışçıl bir yöntem olarak formüle ettikleri yerel demokrasi istemleri anlaşılır bir siyasettir. Ama bu yaklaşım söz konusu ülkelerde komünizmin gelişmesi ve zaferi sorunsalına katkı yapmaz. Zarar verir. Ulusal soruna burjuva-emperyalist şartlarda çözüm aramak ve bu amaçla yanlış teorilere dayanan çözümler sunmak, bu yanlış teorileri işçilere kabul ettirmeye çalışmak söz konusu ezilen uluslar için yararlı değil zararlı sonuçlara yol açacaktır. İçinde bulunduğumuz şartlarda, barbarlığın gemi azıyı aldığı bugünlerde, dolayısıyla ezilen ve zayıf ulusların üstündeki barbarlığın iyice arttığı bu şartlarda ezilen uluslar geleceklerini daha da çok komünizmin zaferine bağlamalıdırlar ve bu zafere katkı sunmanın yolların bulmalıdırlar. Komünizmin zaferi dışında hayat tüm uluslar için, ezen uluslar için de her geçen gün daha da barbarca bir yaşam sunacaktır. Hele hele ezen ulusların bizzat kendileri büyük güçlerin oyuncağı halinde iseler!